23 Eylül 2017 Cumartesi

KUZEY IRAK SORUNUNA FARKLI BİR BAKIŞ VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ

  

Ülkemizin toprak bütünlüğün bozulacağı endişesi ile bugünlerde Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetiminin aldığı bağımsız bir devlet olma yönünde yapacağı referanduma TC devleti olarak şiddetle karşı çıkılmakta ve bu uğurda silahlı müdahale bile düşünülerek referandum engellenmeye çalışılmaktadır.
Bu konuda devletin yöneticileri dahil neredeyse herkes aynı görüşü paylaşmaktadır.
Farklı bir görüş, mahalle ve baskın devlet görüşü nedeniyle ortaya konulamamaktadır.
Bu da Türkiye'de düşünce özgürlüğünün nerelerde olduğunun bir göstergesidir. Ancak konumuz bu değildir. 
Tekrar konumuza dönecek olursak konumuz, Türkiyenin toprak bütünlüğünün korunması ve güneydoğuda 30 yıldan fazla bir süre devam eden terörün sona erdirilmesinin bir yolunun Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulması yoluyla mümkün olup olmayacağının tartışılmasıdır.
Bizim dışımızdaki emperyalistlerin bölgede istikrarsızlığın sürmesini istemeleri ve ileride bu istikrarsızlığı ülkemize de yaymaları beklenen politikadır. Öncelikle bu istikrarsızlık ülkemizin aleyhinedir. İleride bir Irak, bir Suriye olmak istemiyorsak buna karşı politika geliştirmek zorundayız. Emperyal güçlerin kuyruğuna takılarak, onların gizli emellerine alet olarak ülkemizin birliğini dirliğini koruyamayız.
BENİM ÖNERİM:
Stabil, istikrarlı bir bölge Türkiye'nin çıkarınadır. Ayrıca ülkemizin güneydoğu bölgesinin ve kuzey Irak'ın demokrafik yapısı göz önünde tutulduğunda bu bölgelerin ikisinde de hem Kürt hem de Türk/menlerin yoğun olarak yaşadığını göz önünde tutmamız ve politikamızı buna göre yönlendirmemiz gerekmektedir.
Bu nedenlerle Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması (zaten fiili olarak bu yapı kurulmuştur) Türkiye'nin yararına olacaktır. Böyle bir devlet kurulduğunda bu devlet ile TC aralarında yapacakları mal, hizmet ve kişilerin serbest dolaşımına ait AB benzeri bir anlaşma, bölgenin kalkınmasını, güvenlik ve istikrara kavuşmasını sağlayacaktır.

7 Mart 2017 Salı

CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ




Değerli kardeşim,

Biliyorsunuz, 16 Nisan 2017 tarihinde anayasa değişiklikleri konusunda bir halk oylaması/referandum yapılacak.
Ben, Hukuk Fakültesi’nde “anayasa” ve “idare hukuku” alanında öğrenim görmüş, normal davaların yanı sıra AİHM’ne ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş, idare mahkemelerinde de yürütme/idare aleyhine birçok dava açmış bir avukatım.
Sizlere, bir hukukçu olarak, “6771 Sayılı Anayasa’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la getirilmek istenen cumhurbaşkanlığı sisteminin en önemli özelliklerini kısa başlıklar altında arka sayfada anlatmaya çalıştım.
Değişiklikleri yeterince bildiğinizi düşünüyorsanız bu mektubumun gerisini okumayın.
Yırtın ve atın!
Ama değişiklikler ne getiriyor, ne götürüyor diye merak ediyorsanız mektubumu ve arka sayfada belirttiğim hususları baştan sona dikkatlice okumanızı rica ediyorum.
Ayrıca sisteme getirdiğim eleştirilerin bugünkü cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ile ilgisinin olmadığını da bilmenizi isterim. Eleştirilerim, CB’nın şahsından öte, geleceğimize yönelik duyduğum endişelerden kaynaklanmaktadır.
Değerli kardeşim,
Mektubumun arka sayfasında sisteme getirdiğim eleştiriler, CB ile meclis çoğunluğunun aynı olması halinde olabilecek olumsuz durumlara işaret etmektedir.
Aksini düşündüğümüzde, yani CB ile meclis çoğunluğunun ayrı olması halinde ise (ki bu olasılık mevcuttur) olabilecekleri düşünmek bile istemem. Böyle bir durumda, bu değişiklikleri getirenlerin savunduğu koalisyonsuz hükümet özlemi yani İSTİKRAR, yerini derin bir KAOSA bırakacaktır. CB ayrı telden, meclis çoğunluğu ayrı telden çalacak ve ülke yönetilemez olacaktır. Ondan sonra da CB’nın meclisi fesh etmesi, meclis ve CB seçimlerinin yenilenmesi gibi içinden çıkılmaz bir süreçle ülke karşı karşıya kalacaktır.
Mektubumu dikkatlice okuduğunuzda, yargı bağımsızlığının şu andaki sistemde de olmadığını fark edeceksiniz. Ancak diğer değişikliklerle birlikte bağımsız olmayan bir yargı bir araya geldiğinde, cumhurbaşkanlığı sisteminin demokrasiyi rafa kaldıran, otoriterliğe açık kapı bırakan, bir nevi seçilmiş padişahlık sistemi getireceğini göreceksiniz.
Bağımsız yargı, (vatandaşlar ve avukat olarak) bizler için çok önemlidir. İnsanların başına bir şey geldiğinde, Allah’tan başka sığınacakları tek yer mahkemelerdir. Hakimler ve savcılardır. Yani ADALETTİR. Adalet mülkün yani devletin de temelidir. Bu nedenle rejimlerin ve yönetim sistemlerinin en önemli ayaklarından birisi “bağımsız yargıdır.”
Ancak bağımsız yargı, anayasaya “tarafsız” ibaresi yazmakla olmuyor.
Çözüm,  parlamenter sistem içinde, güçler ayrığına dayanan, yargısı SÖZDE DEĞİL ÖZDE TAM BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ OLAN demokratik bir yönetim modelindedir.
Arka sayfada ayrıntısı ile anlattığım gibi yapılan değişiklikler yargı bağımsızlığına dayanan demokratik bir yönetim biçimi getirmiyor.
Dolayısıyla benim önerim bu değişikliğe HAYIR oyu verilmesinden yanadır.
Yapılacak halk oylaması ile tecelli edecek sonucun halkımıza şimdiden HAYIRLI olmasını diler, mektubumu okuma zahmetinde kaldığınız için teşekkür ederim. 

Değerli kardeşim,
1.      GETİRİLMEK İSTENEN, SEÇİLMİŞ PADİŞAHLIK SİSTEMİDİR.
Değişiklik, cumhurbaşkanı (CB)’na istediği kadar ve istediği kişiyi CB yardımcısı yapma ve CB’na herhangi bir şey olduğunda, bunlardan birine CB’nın tüm yetkilerini devretme/kullanma imkanı veriyor. (Bakınız Madde 10 ile Anayasa 106.Maddede yapılan değişiklik)
Örneğin CB’nı ölümcül bir hastalığa yakalandığında, oğlunu, kızını eşini cumhurbaşkanı yardımcısı yapabilecek ve iktidarı onlardan birine devredebilecektir.
Nitekim yakın tarihimizde Kuzey Kore lideri Kim Cong-il, oğlu Kim Jong-Un’a;  Hafız Esad, oğlu Beşar Esad’a;  Haydar Aliyev, oğlu İlham Aliyev’e ölmeden önce iktidarı devretmiştir. Hatta birkaç hafta önce İlham Aliyev, karısını da cumhurbaşkanı birinci yardımcısı yapmıştır. Bu ülkelerin hepsi cumhurbaşkanlığı (başkanlık) sistemi ile yönetilmekte ve rejimleri dünyada “otoriter” olarak tanımlanmaktadır.
Bunlar da gösteriyor ki getirilmek istenen sistem, demokrasiyi rafa kaldıran, otoriterliğe açık kapı bırakan bir nevi seçilmiş padişahlık sistemine zemin hazırlamaktadır.
2.      TBMM’NİN VE MİLLETVEKİLLERİNİN ÖNEMİ KALMAYACAKTIR
TBMM’nin ve milletvekillerinin iki önemli görevi vardır. Bunlardan birincisi kanun yapmak,  ikincisi de yürütme organını denetlemektir. Cumhurbaşkanlığı sisteminde meclis bu görevlerini yerine getirebilecek midir? Buna bir bakalım.
Değişiklikle CB’nın parti üyesi ve genel başkan olmasının yolu açılmıştır. Bu madde, hemen uygulanacak ve mevcut CB partisinin genel başkanı olabilecektir. (Bakınız yasanın 7. Maddesi ile Anayasa 101. Maddesinde yapılan değişiklik ve 18/c yürürlük maddesi)
Seçimlerde milletvekili adaylarının parti genel başkanlarınca belirlendiği sistemde, seçilen milletvekillerinin CB’nın istemediği kanunları çıkarması, CB’nı denetlemesi, bir suç işlemesi halinde onu yüce divana göndermesi mümkün değildir.
Ayrıca bir nevi ferman niteliğinde olacak cumhurbaşkanı kararnameleri ile meclisin kanun yapma yetkisi de CB’na devredilmektedir. CB bu yetki ile olağanüstü hal ilan edebilecek, çıkaracağı kararnameler ile ülkeyi istediği gibi hiçbir denetime tabi olmadan yönetecektir. (Bakınız Madde 8 ile Anayasa 104. Maddede yapılan değişiklik)
3.    ANAYASA MAHKEMESİ GÖREVİNİ YAPAMAZ DURUMA GELECEKTİR.
Anayasa mahkemesi, kanunların ve cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin anayasa uygunluğunu denetleyecek, bir suç işlemesi halinde CB’nı “yüce divan” olarak yargılayacak bir yüksek mahkemedir.  
CB, Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’sini doğrudan kendisi, 3 üyesini de (Meclis vasıtasıyla) dolaylı olarak seçecektir. (Bakınız Anayasa Madde 146)
Dolayısıyla anayasa mahkemesi üyelerinden, kendisini tayin eden CB’nın çıkardığı kararnamelerin (ve etkisi altındaki meclisin çıkardığı kanunların) anayasa uygunluğunu tarafsızca denetlemesi ve bir suç işlemesi halinde onu yargılayıp ceza vermesi beklenemez.
4.    HAKİM VE SAVCILAR, CUMHURBAŞKANININ MEMURU OLACAKTIR
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), hakim ve savcıları işe alan, tayinlerini yapan ve onları denetleyen bir yüksek kuruldur. Bu kurul ne kadar bağımsız olursa yargı da o derecede bağımsız ve tarafsız olacaktır.
Değişiklikle HSYK’nun üye sayısı 22’den 13’e indirilmiştir.  CB, 6 üyeyi bizzat, 7 üyeyi de (meclis vasıtasıyla) dolaylı yönden tayin edecektir. (Bakınız Madde 14 ile Anayasa 159. Maddesinde yapılan değişiklik)
Dolayısıyla HSYK üyelerinin üzerinde CB’nın (ve adalet bakanının) etkisini bilen hakim ve savcıların, CB’nın (ve adalet bakanının) istemediği kararları vermesi imkansızdır.
Sonuç olarak hakkının gasp edildiğini düşünen bir vatandaş mahkemeye gitmeden önce CB’nın partisinin il ve ilçe başkanına gidecek, ondan hakime, savcıya telefon etmesini isteyecek, onun şefaatini bekleyecektir.

Değerli kardeşim, bunlardan başka HAYIR demeniz için daha çok sebep var.
Ben bunların içinde en önemli gördüklerimi anlatmaya çalıştım.

Saygılarımla.

14 Şubat 2017 Salı

Dinarlı Halk şairi
“GARİP” SÜLEYMAN UYSAL
Av. Yakup PEKEL
7 Ocak 2017 cumartesi günü Denizli Türk Ocağı konferans salonunda Denizli YazArBir Derneği’nin düzenlemiş olduğu şiir etkinliğinde tanıdım onu. Ayaz yanığı suratında feleğin sillesinin izleri görünüyordu. Başındaki sekiz köşe kasketi, sırtındaki ceketi, yakası pörsümüş ancak kar gibi tertemiz beyaz gömleğinin üstüne giydiği elde örülme yeşil kazağı ile tam bir köylüydü, çobandı.
O günkü şiir etkinliğine Dinar Yazar ve Şairler Derneği (DİYAŞ-DER) de misafir olarak gelmişti. Süleyman Amca da bu derneğin üyeleri ile birlikte Denizli’ye gelmiş, aramıza katılmıştı.
Onun varlığından henüz haberdar değildim.
YazArBir başkanı Sayın Abdulkadir Uslu ve DİYAŞ-DER başkanı Sayın Yaşar Sağlam’ın yaptıkları açış konuşmalarından sonra bir YazArBir’den, bir DİYAŞ-DER’den şair arkadaşlar şiirlerini okumaya başladılar.
Birkaç şairden sonra etkinliğin sunumun yapan değerli Betül Yatağan, Süleyman Uysal ismini anons etti.
Sahneye yukarıda tarif etmeye çalıştığım yetmiş yaşını devirmiş, ihtiyar, köylü, çoban kılıklı bir kişi çıktı.
Hani derler ya bir kişi bir mecliste önce kılık kıyafeti ile daha sonra düşünceleri ile kabul görür.  Ben de ne yalan söyleyeyim, Süleyman Amca’nın kılığına bakarak onu önce önemsemedim. Ancak söylediklerine biraz kulak kabarttığımda Süleyman Amca’nın içten ve güzel sözler söylediğini işittim.
Ah… bu kılık kıyafet. Günümüzün deyişi ile imaj.  Neleri atlamamıza neden oluyor.
Süleyman Amca, önce kendisinin doğup büyüdüğü, yaşamını sürdürdüğü Dinar’ın Bademli, Yelalan köyünde elinden tutup günışığına çıkaran DİYAŞ-DER başkanı emekli öğretmen Yaşar Sağlam’a teşekkür etti. Ona bu yardımından dolayı tamamını aşağıda verdiğim ÖLENE KADAR isimli şiirini okudu.
Yaşar Hocama ithaf
Bir şiir okudum çalmış dediler,
Yaşar Hocam beni bulana kadar
Şöyle bir dergiden almış dediler
Yaşar Hocam beni bulana kadar
Bu şiiri okuduktan sonra şiirlerinin kendisinin değil, Karacaoğlan’ın şiirleri olduğunu söyleyen bir edebiyat öğretmeni ile Başmakçı’da bir kahvede geçen anısını anlattı.
“Yelalan köyü Dinar’a bağlı olmasına rağmen köylüler aşağı yukarı aynı uzaklıkta olan Başmakçı ilçesine de pazara giderler. Dolayısıyla o bölgenin insanları az çok birbirini tanır. Ben de Başmakçı pazarına gitmiş, alışverişimi yapmış, bir kahvede yakın köylerden üç beş arkadaş ile sohbet etmekteydik. Benim şiir yazıp söylediğimi bilen arkadaşlar benden şiir okumamı istediler. Şair olur da şiirini okumak istemez mi. Ben de orada ezberden birkaç şiirimi okudum. Aynı kahvede beni dinleyen kılık kıyafeti düzgün, halinden öğretmen olduğu anlaşılan genç birisi yanıma yaklaşarak, “amca bu şiir senin mi?” diye sordu. Ben, şiirin kendime ait olduğunu, adımı, köyümü söyledim. Lafa karışan genç, şiirlerin Karacaoğlan’a ait olduğunu, Karacaoğlan’ın bu şiirleri 300 yıl önce söylediğini belirterek, “iyi ezberlemişsin, aferin” dediğinde fena bozuldum. Ama bozulduğumu fark ettirmedim. Ona “bu Karacaoğlan da kim ola ki” diye sordum. Genç, kendisinin edebiyat öğretmeni olduğunu ve Karacaoğlan’ın 300 yıl önce Toros yaylalarında saz çalıp şiirler okuyan bir halk şairi olduğunu söyledi.  İşte tam burada lafı gediğine oturttum ve “bu Karacaoğlan Başmakçı’ya da gelmiş midir?” diye sordum ve hemen orada aklıma geliveren BAŞMAKÇININ GÜZELLERİ isimli şiirimi okudum.”
Meşhur olur Başmakçı’nın güzeli
Salınır da iner yolda aşağı
Yanakları elma gibi kızarmış,
Sallasam düşer mi daldan aşağı

Üçer beşer gezer hepsi buralı
Kimi güler kimisi de yaralı
Gerdanında altınları sıralı
Bilezikler sarkar koldan aşağı

Kimi onbeş kimi yirmi yaşında
Görenlerin aklı kalmaz başında
Koç yiğitler dört dönüyor peşinde
Savrulur saçları belden aşağı

Süleyman’ım sen her zaman böylesin
Gören gözler Allah için söylesin
Seni seven bu dünyada neylesin
Değilsin kaymaktan baldan aşağı
Bu şiiri okuduktan sonra öğretmen yerinden kalktı. Beni anlamıştı. Ellerimi öptü, özür diledi.” diye anısını anlatmayı tamamladı.
 Ardından birkaç şiirini seslendirdi. Biz de heyecanla ve zevkle dinledik.
Bu olay Süleyman Amca’nın yüreğini burkmuştur. Öğretmen özür dilemiştir ama dolaylı yoldan da olsa kendisine hırsız ve yalancı denmesini de içine sindirememiştir.
Süleyman Uysal,  1935 yılında Dinar ilçesine bağlı Bademli köyünde doğmuştur. Halen bu köye yakın Yelalan köyünde oturmaktadır. Çiftçilik ve çobanlıkla yaşamını sürdürmüştür. İlkokul mezunudur. Ancak kitap okumayı hiç bırakmamış, adeta bir kitap kurdu gibi özellikle halk hikayeleri ile halk şairlerinin şiirlerinin yer aldığı kitapları okumuştur. Karacaoğlan’dan etkilendiği ve ona öykündüğü söylenebilir. Hatta ilk şiirlerini “Karacaoğlan der ki”  diye Karacaoğlan’ın ismini zikrederek bitirmiştir. Sayın Yaşar Sağlam ile birlikte hazırladığı “Dinarlı Halk Şairi Süleyman Uysal” isimli kitabında Sayın Raif Öztürk, şairin bunu iki nedenle yaptığını belirtiyor. Raif Öztürk’e göre birinci sebep şairin mütevaziliği idi. Kendine şair demeyi yakıştıramıyor dolayısıyla utancından ismini gizliyordu. İkinci sebep de Karacaoğlan sevgisiydi.
Süleyman Uysal daha sonra yazdığı şiirlerde Karacaoğlan mahlasını bırakmış, kendine ayrı bir mahla da seçmemiş, hep ismiyle şiirlerini sonlandırmıştır. Bazı şiirlerinde  “Süleyman” mahlası da yoktur. Süleyman mahlasını kullandığı şiirlerinde kendisini daha çok “Garip Süleyman” olarak tanımlamıştır. “Dinarlı Halk Şairi Süleyman Uysal” isimli kitapta yaptığım araştırmada “Aşık Süleyman”, “Ozan Süleyman”,  “Hatip Süleyman (Garibin adıydı Hatip Süleyman)”  sıfatlarını da zaman zaman isminin önüne eklediği görülmektedir.
Süleyman Uysal her konuda şiir yazmıştır. Feleğin sillesinden, garipliğinden söz etmiştir bolca. YILLAR OLDU şiirinde feleğin kıskacının onu nasıl  kıstırdığını anlatır.

Felek beni kıskacına
Kıstıralı yıllar oldu
Dünya yükünün altına
Bastıralı yıllar oldu

Bastırıyor her dem he an
Olmadı hiç hayra yoran
Başımıza tipi boran
Estireli yıllar oldu

Dostlar benimle görüşmez
Uzatsam elim erişmez
Kader bir türlü barışmaz
Küstüreli yıllar oldu

Süleyman’ım dediğimi
Öttürmedi düdüğümü
Şöleninde yediğimi
Kusturalı yıllar oldu
Süleyman Uysal köylüdür. Köylülüğün sıkıntılarından şikayetçidir. Bunu şiirlerinde çokça dillendirmiştir. Ama o köylü olmaktan utanmaz. Asıl köylünün derdiyle dertlenmeyenler utansın der. BADEMLİ KÖYÜ’nü sever. Hasrettir ona.
Doğusunda Mağza, kuzeyinde Gür
Güzeller yatağı bademli köyü
Yüreğimi yaktı hasreti koru
Güzeller yatağı bademli köyü

Mahalle mahalle ayrılmış üçe
Dilimde tespih kalbimde hece
Görüyorum her gün rüyamda gece
Güzeller yatağı Bademli köyü

Koyunları Gökçe kırdan dolaşır
Akşam sabah çeşmelerde sulanır
Kara etekcekli kızlar salınır
Güzeller yatağı Bademli köyü

Met eyledim Bademli’ye sözüm yok
Hak bahtiyar etsin gayri gözüm yok
Yazıyorum söyleyemem sazım yok
Güzeller yatağı Bademli köyü
Şairin bu şiirinden, şiirlerini okuyup yazdığı, ancak diğer halk şairlerinde olan saz çalıp türkü söyleme yeteneğinin kendisinde olmadığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Şairin sosyal sorunlara parmak basan, onları dillendiren şiirleri de vardır. Örneğin ormancıyla başı derde giyen köylüyü, yazdığı ORMANCI şiirinde dillendirmiştir.
Bir köye ormancı gelirse
İki büklüm olur bütün köylüler
Hele bir de kaçak odun bulursa
İki büklüm olur köylüler
Ya da  AZALIR GİDER şiirinde  olduğu gibi  trafik sorununa dikkat çekmiştir.
Trafik polisin söz tutulsa
Kazalar bir miktar azalır gider
Bu milli davaya her kes katılsa
Kazalar bir miktar azalır gider
Şair olup da güzellere methiye düzmeyen olur mu? Süleyman Uysal da güzellere şiirler yazmıştır. SEÇEBİLMELİ isimli şiiri bunlardan biridir.
Ne güzeller vardır ne kızlar vardır
El açıp göksünü açabilmeli
Kimi kardeş, bacı; kimisi yardır
Kişi sevdiğini seçebilmeli

Güzeller güzeldir ama nazlıdır
Kimi biberlidir, kimi tuzludur
Sen esmer istersin yeşil gözlüdür
Ayrı ayrı kıymet biçebilmeli

Bir güzel kişiye yararlı ise
Kişi de sevmeye kararlı ise
Sevmesi dostluğa zararlı ise
Böylesi sevgiden geçebilmeli

Güzellerin yaylada yurdu var
İçlerinde yiğiti var merdi var
Sevenlerin ayrı ayrı derdi var
Beyleriyle konup geçebilmeli

Süleyman Uysal bazı şiirlerinde Yunus olmuştur. Tanrı aşkına şiirler yazmıştır. Örneğin HEY YARADAN isimli şiirinde yaradana teslimiyet vardır.
HEY YARADAN
Hey yaradan budur senden muradım
İste huzuruna varayım yeter
Bulamadım bu dünyada aradım
Bari ahirette göreyim yeter

İster yok et beni ister var eyle
İster bu dünyayı bana dar eyle
Çıka iki gözümü kör eyle
Eşiğine yüz süreyim yeter

İster delik deşik etsin ok beni
İster dar dibinde ipe tak beni
Cehennemde cayır cayır yak beni
Nur’u Muhammed’i göreyim yeter

Ağlat beni gözlerimi yaş eyle
İster dağ başında kara taş eyle
İster viranede bir baykuş eyle
Erenler cemine gireyim yeter

Süleyman Uysal’ın şiir tekniği konusunda “Dinarlı Halk Şairi Süleyman Uysal” isimli kitapta ayrıntılı bilgi vardır. Dileyenler bu kitaptan yararlanabilir. Ancak şu kadarını söylemeden geçemeyeceğim. Süleyman Uysal’ın şiirlerinde halk şiirinin tüm özelliklerini görmek mümkündür.
Süleyman Uysal,  bir zamanlar Dinar Halk Eğitim Müdürlüğü de yapan DİYAŞ-DER başkanı emekli öğretmen Sayın Yaşar Sağlam’ın bu görevi sırasında Dinar Türk Ocağı Başkanı Gazeteci Yazar Sayın Raif Öztürk ile birlikte edebiyat dünyasına tanıtılmıştır. Şair ilk defa  6-10 Mayıs 2011 yılında Dinar’da yapılan Marsiyas Müzik festivalinde şiirlerini kalabalık bir seyirci önünde söyleme fırsatı bulmuştur. Ayrıca Dinar belediyesinin katkılarıyla Yaşar Sağlam ve Raif Öztürk’ün birlikte hazırlayıp yayınladıkları  “Dinarlı Halk Şairi Süleyman Uysal” isimli kitapla kendisi ve 158 kadar şiiri ölümsüzleşmiştir.
Şair bir vefa borcu olarak Yaşar Sağlam’a yukarıda bir dörtlüğünü belirttiğim ÖLENE KADAR isimli şiiri yazmış ve ona ithaf etmiştir.
ÖLENE KADAR
Yaşar Hocama ithaf
Bir şiir okudum çalmış dediler,
Yaşar Hocam beni bulana kadar
Şöyle bir dergiden almış dediler
Yaşar Hocam beni bulana kadar

Sabırsız insanın azdır inancı
Dinlemeyi sevmez tutar bir sancı
Bazı hırsız oldum, bazı yalancı
Yaşar Hocam beni bulana kadar

Dağlar beni sabır ile dinledi
Feryadımı kara taşlar inledi
Kimse benim arlığımı bilmedi
Yaşar Hocam beni bulana kadar

Aldı gitti beni elinde elim
Dinar’da İyaş’a ulaştı yolum
Sekiz Mayıs günü çözüldü dilim
Borçluyum Hocama ölene kadar

Şiirler okudum alkış tuttular
Süleyman’ı öyle mutlu ettiler
“Halk Şairi” diye isim taktılar
Borçluyum hocama ölene kadar
Süleyman Uysal, yörede çok sevilmektedir. Aynı köyden çıkan AŞIK ALİ TAŞ kendisine yazıp söylediği methiyesinde şairi över:
SÜLEYMAN DAYI
Bu birkaç satırı isimsiz ama büyük ozan Süleyman Dayı’ya atfen yazıyorum
Yelalan köyünde Süleyman dayı
Duyguların güzel sözlerin güzel
Aşk ateşi seni yakıp yandırmış
Alevlerin güzel korların güzel

Sevdanın elinden sen tam takırsın
Canla canan kitabı okursun
Gönül tezgahında aşkı dokursun
Kumaşların güzel bezlerin güzel

Bir mecnun olmuşsun aşkın çölünde
Leylalar yıkanır gözün selinde
Bir tek sazın eksik senin elinde
Gönül mevsimsinde yazların güzel

Yine “Dinarlı Halk Şairi Süleyman Uysal” kitabının yazarlarından Sayın Raif Öztürk de şairimize hayran kalmış, ona ÇOK ŞÜKÜR isimli bir methiye düzmüştür.

ÇOK ŞÜKÜR
Şair Süleyman Uysal’a
Aşk derdini gizli gizli yaşadın
Yetmiş altı yaşa erdin çok şükür
Yelalan köyünden güzel yurduma
İnsanlık mesajı verdin çok şükür

Her mısran bir hikmet, sözün çok güzel
Soyadın çok güzel, özün çok güzel
Kalemin, defterin, yazın çok güzel
Şiirle gönüle girdin çok şükür

Gönül dostlarının gönül hocası
Sevda şiirinin duygu hecesi
Sarıkeçili’nin Türkmen kocası
Sözünle dostluklar kurdun çok şükür

“Güzel insanlarla”la başlayıp söze
Gönül kapıları açtın sen bize
Ağzında çıkınca daha ilk dize
Nakış nakış sevgi serdin çok şükür

Sesin sözün üslubunla  özelsin
Sarıçamla, al ardıçla güzelsin
Haykır doğruları fitne azalsın
Haklının yanında durdun çok şükür

Ozan Raif sözün fazla uzatma
Aşk derdine düşenleri ağlatma
Şair Süleyman’ı sakın unutma
Can sağ iken yüzün gördün çok şükür

Bu tanıtım yazısında Şair Süleyman Uysal’dan bazen Süleyman Amca olarak söz ettim. Benden yaşça da sözce de büyük bir ustaya bu şekilde hitap etmem saygımın gereği idi.
Kendisini buradan en içten duygularımla kutluyorum. Saygıyla muhabbetle anıyorum. Yaşamında sağlık, mutluluk ve nice şiirler diliyorum.  Sıkıntılı günlerden geçtiğimiz bu tarihi anlarda onu anmak, onunla ilgili bir şeyler yazıp sizlerle paylaşmak bana da çok iyi geldi.
Süleyman Amca Anadolu’nun ta kendisidir. Selam olsun Süleyman amcaya, selam olsun Anadolu’ya.
14/02/2017 DENİZLİ

NOT: Bu yazı “Dinarlı Halk Şairi Süleyman Uysal” isimli kitaptan ve Denizli Türk Ocağı’nda 7 Ocak 2017 tarihindeki şiir dinletisi sırasında kendisinin anlatımlarından yararlanılarak yazılmıştır. Kitabın yazarları olan Sayın Yaşar Sağlam ve Sayın Raif ÖZTÜRK’e bu çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor, sağlık ve başarılar diliyorum.

MESERRET MART 2021

     Bu sayıda Özay Gönlüm'ün bilinmeyen yönleriyle yaşam öyküsünü ve kendisiyle özdeşleşmiş Umman Nine'nin mektuplarından birini ok...