19 Şubat 2020 Çarşamba


4.0 ENDÜSTRİ TEKNOLOJİLERİ İLE 
YERELDEN KALKINMA MODELİ
(Bu bir sunum taslağıdır. 
Taslak, Merkezefendi Belediye Başkanı Sayın Şeniz Doğan'a sunulmak üzere hazırlanmıştır.)

Sayın başkan, değerli katılımcılar,
Öncelikle grubumuzu kabul ettiğiniz ve dinleme nezaketi gösterdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sunumuma kendimizi tanıtmakla başlamak istiyorum.
Biz kimiz?
Biz bir sivil  toplum grubuyuz.  Grubumuzun üyeleri ülkemizin sorunlarına kafa yoran, bu sorunlardan nasıl çıkılacağı konusunda fikir üreten kişilerden oluşuyor.
Grubumuz, hem siyasi konulara hem de atom altı parçacık fiziği dediğimiz Kuantum fiziğinin temelleri üzerine inşa edilen ve adına 4.0 endüstri teknolojileri denilen teknolojiler  üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Amacımız,  üretilen fikirleri, uygulama noktasında bulunan siyasetçilere ve diğer toplum dinamiklerine sunmak, demokratik bir baskı grubu oluşturarak uygulanmasını sağlamaya çalışmaktır.
Grubumuzun ismi “Yüksek  Teknoloji ve Siyaset Akademisi”dir. Herhangi bir tüzel kişiliği yoktur. Gönüllü katılım esastır ve gruba giriş çıkış herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın serbesttir.
Grubumuz her ay düzenli olarak toplanmakta ve bu konuları tartışmaktadır.

***
Sayın başkan,
Konumuza dönecek olursak:
Siyasetin olsun, diğer toplum dinamiklerinin olsun ya da tek tek bireylerin amacı, huzurlu bir ortamda,  bireyleri, esenlik içinde yaşamak/yaşatmaktır.
Ayrıca geçmişten aldığımız dünya mirasını daha da iyileştirerek gelecek kuşaklara aktarmaktır.
Gelinen tarihsel anda  yani 2000’li yıllarda  genel olarak ülkemizde, yerelde Denizli’de toplum ya da birey olarak huzurlu bir ortamda, esenlik ve refah içinde yaşıyor muyuz?
Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişse de genel olarak olumsuzdur.
O halde bazı sorunların varlığını baştan kabul etmek zorundayız

***
Sayın başkan,
Karl Marks’ın ortaya attığı, üretim ilişkilerinin gelişmişlik düzeyinin, üst yapı dediğimiz; ülkelerin siyasi, kültürel, sanatsal; kısaca bütün  toplumsal gelişmişlik düzeyini etkilediği ve belirlediği teorisi artık Dünya’da kabul edilen bir gerçekliktir.
Bu nedenle biz, “İleri Teknoloji ve Siyaset Akademisi” grubu olarak ülkemizin sorunlarına teknolojik gelişmişlik düzeyinden bakıyoruz.  Teknolojik düzeyde ileri teknolojinin sağladığı üretim araçları ile üretim yapıldığında bu üretim biçiminin, ülkenin siyasetinden hukukuna, ahlaka, sanata kadar her türlü toplumsal ilişkiyi de (bütünsellik içinde) dönüştürerek  iyileştireceğini düşünüyoruz.
Çünkü bu teknolojiler ile yapılan üretim, mal ve hizmetlerin miktarını artıracak; zenginleşmeyi beraberinde getirecek dolayısıyla  bireylerin ve toplumun refah, huzur ve esenlik içinde yaşamasını  sağlayacaktır.
Ayrıca çevre dostu olan bu teknolojilerin kullanılmasıyla çevre kirletilmeyecek ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakılabilecektir.

***
Sayın başkan,
Dünyada iki binli yıllarda sanayi toplumundan bilgi toplumuna bir geçiş süreci yaşanmaktadır. Kol gücü ve mekanik enerji ile işleyen bir ekonomi, yerini, zihinsel emeğe dayalı yüksek teknoloji ağırlıklı bir ekonomiye bırakmaktadır.
Ülkemizde de bu geçişin izleri görülmektedir.
ANCAK:
Ülkemizin üretici güçlerinin çoğu bugün için mekanik yani Newtoncu fiziğin temelleri üzerine inşa edilen ve 3.0 adını verdiğimiz sanayi toplumunun teknolojileri ile üretim yapmaktadır.  Çok azı da  atom altı parçacık fiziği dediğimiz kuantum fiziğini esas alan ve adına 4.0 sanayi toplumu teknolojileri adını verdiğimiz yüksek teknolojiler ile  üretim yapmaktadır.
İnsanlık, avcı-toplayıcı dönemden ve tarım toplumu olma özelliklerini de aşarak bugün adını sanayi toplumu adını verdiğimiz gelişmişlik düzeyine ulaşmıştır. Çağımız ise bilgi toplumuna geçiş çağıdır.
Öncelikle sanayi toplumu nedir, nasıl bugünlere gelinmiştir.
Kısaca özetleyelim.
Sanayi toplumu, genel olarak, şu özellikler taşımaktadır:
a) Üretim, aile içi işletmelerden fabrikalara taşınmıştır.
b) Üretimde kol gücünün yerini buhar, içten patlamalı motor ve elektrik enerjisinin kullanımı almıştır. Elektrik enerjisinin üretiminde nükleer enerjinin kullanılması devreye girmiştir.
c) Sermaye (tasarruflar ve buna aracılık eden bankalar ve finans kurumları)  önemli bir üretim aracı haline gelmiştir.
d) Üretimde yatay ve dikey işbölümü söz konusudur.
e) Üretimde verimlilik  ve buna bağlı kar elde etme temel öğe olmuştur. 
f) Ayrıca üretimde standartlaşma, uzmanlaşma, eşgüdüm, otomasyon gibi teknikler ve  pazara yönelik üretim ön plana çıkmıştır.
Sanayi toplumunun zaman içinde kendi içinde geçirdiği evreleri kısaca özetleyecek olursak:
a) El zanaatları ve atölye tarzı işletmeciliğin yerini alan ve aynı zamanda insan ve hayvan gücüne/enerjisine dayalı üretimin yerine, su ve buhar gücüyle çalışan mekanik tezgahların üretime sokulduğu döneme endüstri 1.0 denilmektedir.
b) İçten yanmalı motorların  ve elektrik enerjisinin üretim alanına girmesi ve iş bölümünün yani uzmanlaşmanın artması sanayi devriminin 2. aşamasını oluşturmuştur. Örneğin Amerikan otomobil devi Ford, elektriği üretimde kullanarak seri üretime geçişi gerçekleştirmiştir. 
c) Endüstri 3.0 döneminde ise elektronik ve bilgi teknolojilerinin bir arada kullanılmasıyla üretimde ilk kez programlanabilir makineler kullanıldı. Dijital otomasyon dönemi başladı. Dijital otomasyon ile birlikte sanayide yeni bir aşamaya geçildi.
d) Şimdi gelinen bu aşamaya ise sanayi 4.0 dönemi denilmektedir. Bu döneme damgasını vuran en önemli buluş internettir. Şu anda bu dönemin geçiş aşamasındayız.
e) Endüstri 4.0  döneminde dijitalleşme ile birlikte  internetin yaygınlaşması, her türlü bilgiye erişimi, transferini ve haberleşmeyi mümkün kılmıştır. Ayrıca bu teknoloji bilgisayar teknolojsi ile birlikte makinelerin ve sistemlerin birbirleriyle iletişime ve etkileşime geçebilmesini sağlamıştır. Bir başka deyişle 4.0 sanayi dönemi, sanayide, internet ve bilgisayar teknolojisinin birlikte uygulanması ile kol ve makine gücünden tamamen bilgi gücüne dayanan akıllı üretimlerin yapıldığı yeni üretim sistemidir.
f) Endüstri 4.0 kavramı ilk defa Almanya’da ortaya atılmıştır. Bu kavram beraberinde yapay zeka  teknolojilerine kapı aralamıştır. Yapay zeka teknolojilerinin kullanıldığı  aşamaya ise endüstri 5.0 ya da bilgi toplumu teknolojisi adı verilmektedir. Gelişmiş  ülkeler bu konuda çalışmalarını  hızla sürdürülmektedir.

***
Sayın başkan,
Sanayi toplumu, sanayi toplumunun aşamalarını ve bugünkü geldiği noktaya işaret ettikten sonra ülkemiz ve yerelde Denizli’de  sanayi toplumunun hangi devresindeyiz.
Biraz da buna bakalım.
Bize göre  ülkenin sorunlarının giderilememesinde  3. devre sanayi toplumundan  4. devre (4.0)  endüstri toplumuna bütünsellik içinde geçememişimiz yatmaktadır.  Bir başka deyişle sanayi toplumunda patinaj yaptığımız için ilerleme sağlanamamaktadır. Dolayısıyla genel olarak ülkenin ve yerel düzeyde Denizli’nin sorunlarının giderilmesi ve toplumun refahı için 4.0 hatta 5.0 endüstri  toplumunun teknolojilerinin bilinmesi ve kullanılması gerekmektedir .
Biz de ” İleri teknoloji ve Siyaset Akademisi” olarak bunun bilinmesi, fark edilmesi ve uygulanması için çaba göstermekteyiz.
Biz genele ışık tutmanın yanında daha çok içinde yaşadığımız kentimizde, üniversitelerimiz başta olmak üzere kent dinamikleri adını verdiğimiz kentimizin yönetici ve üreticilerine bir bakış açısı sunmanın daha verimli ve sonuç alıcı  olacağını düşündük.
Bugün burada bulunmamızın asıl amacı da budur.
Biz yukarıda da kısmen açıkladığımız üzere kalkınmanın yerelden ve 4.0  sanayi toplumunun teknolojilerinin kullanılarak gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Dünya’da gelişmiş ülkelere baktığımızda da sürecin bu şekilde işlediği, geliştiği ve sonuç alındığını göstermektedir.
***
Değerli başkan, kıymetli katılımcılar,
Bu kadar uzun bir girişten sonra sıra önerimize geldi.
Biz  yerelden kalkınmanın temel koşulunun kent yöneticileri ile (her bir üretim alanında)  mal ve hizmet üreten üreticilerin, güçlerini, üniversitelerin bilim desteği ile birlikte ve bütünsellik içinde 4.0 teknolojilerin uygulanması için birleştirmesi gerekliliğine inanıyoruz.
Bunu sağlamak için de 4.0 sanayi teknolojilerinin sektörler bazında nasıl uygulanması gerektiğini proje düzeyinde tartışacak, tavsiyelerde bulunacak bir “Nitelikli Ortak Akıl Merkezi” kurulmasını öneriyoruz. Üretici güçlerin mesleki birliklerinin, belediyelerin ve üniversitenin temsilcilerinden oluşan bu ortak akıl merkezine yerel bir siyasi otorite olan belediyelerin öncülük etmesinin de sonuca ulaşmada etkili olacağını düşünüyoruz..
Bu nedenle “Nitelikli Ortak Akıl Merkezi’nin” sekretaryasını belediyeler üstlenmelidir, diyoruz. Hatta belediye bünyesinde bir “İleri Teknoloji Geliştirme ve Uygulama” müdürlüğü kurulması ve ortak akıl  merkezinin sekreteryasını bu müdürlüğün yapması yararlı olacaktır.
Kurulacak Nitelikli Ortak Akıl Merkezi:
1. Yerelin sorunlarını tespit etmeli ve sorunların çözümü için kuantum fiziğinin temellendirdiği dijital ve nano teknoloji gibi ileri teknolojileri öne çıkaran ve kullanan projeler geliştirmesi için uzman kişilerden oluşan proje ekipleri oluşturmalıdır.
2. Proje ekiplerine belediye ve meslek birliklerince gerekli finansman, alt yapı ve laboratuar olanakları sağlanmalıdır.
3. Nitelikli Ortak Akıl Merkezi, yapılan projeleri ilgili kent dinamiklerine sunmalı ve uygulanması için gerekirse ortak ekipler oluşturulmalı ve işin takipçisi olunmalıdır.
4. Ortak akıl merkezinde mutlaka  “İleri Teknoloji ve Siyaset  Akademisi”nden de bir temsilci bulunmalıdır.  
 ***
 Sayın Başkan,
Nitelikli Ortak Akıl Merkezi’nin oluşturacağı uzman proje ekiplerinin  meydana getireceği projelerin uygulanmasında dijital dünyanın olmazsa olmazı yazılım ve bunu işleyecek donanımlara gereksinme olduğu açıktır.
Bu nedenle:
1. Yazılım konusunun üstüne düşülmeli ve ilkokuldan itibaren basit kod yazılımı çocuklara öğretilmeli ve sevdirilmelidir. İleri düzeyde ise desteklenmelidir.
2. Donanım konusunda da (Bilgisayarlar, sensörler, kablosuz cihazlar gibi cihazların ana bileşeni olan yarı iletken – transistör- teknolojisi mutlaka geliştirilmeli ve ülkemizde de  üretimi için  çaba sarf edilmelidir. Örneğin kentimiz yeni bir silikon vadisi olmalıdır.
3. Bunlar olmadan dışa bağımlılığımız devam edecek ve kalkınmanın bir ayağı yani yazılım ve makine (donanım) ayağı eksik kalacaktır. Kalkınmamızı dış ülkelerden alacağımız 4.0 endüstri teknolojisine sahip  yazılım ve donanımlara bağlı kalarak  sağlamak uzun vadede mümkün değildir.

***
Değerli başkan ,
(Merkezefendi Belediyesi olarak çocuklarımıza dijital kodlamayı öğreten bir “Robotik Kodlama Akademisi” kurduğunuzu biliyoruz. Ve sizi bu anlamda kutluyoruz. Ancak biz yüksek teknolojinin bütünsellik içinde kentimizde yer alan bütün üreticiler tarafından tanınmasını, kullanılmasını, geliştirilmesini gerekirse üretilmesine dikkat çekmek istiyoruz.)
Sorunu özetleyecek olursak, 4.0 endüstri teknolojilerini kullanan yazılım ve donanımları biz üretmeli miyiz, yoksa bunları satın alarak ve kullanarak diğer mal ve hizmetleri üretmeye devam mı etmeliyiz?  
Bize göre 4.0 endüstri toplumu olmanın  ve kalkınmanın temel koşulu bu yazılım ve donanım teknolojisini üretmek olmalıdır.
Bunun için ne yapılmalıdır.
Bunun için ÖNCELİKLİ OLARAK YAPILACAK OLAN ileri teknolojik aygıtların temel  bileşeni olan yarı iletken elemanların ülkemizde üretilmesidir.
Yarı iletken nedir. Kısaca  açıklayacak olursak:
Normal durumda yalıtkan olan bu maddeler ısı, ışık, manyetik etki veya elektriksel gerilim gibi dış etkiler uygulandığında iletken duruma gelirler.  İşte bu özelliklerinden dolayı  elektrik üretmede, elektronik, bilgisayar ve sensör teknolojisinde bir başka deyişle endüstri 4.0 teknolojilerini kullanan cihazların üretiminde  yaygın olarak kullanılır ve yarı iletken adını alır.
Yarı iletken eleman dediğimizde ilk önce elektronikte diyot, triyot, adını verdiğimiz transistörler akla gelmektedir. Yarı iletken elemanlar yine yarı iletken element dediğimiz  germanyum ve silisyum  gibi madenlerden üretilmektedir. Silisyum bildiğimiz camın üretilmesinde kullanılan bir madendir ve ülkemizde bol miktarda bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi  yarı iletken elemanlar 4.0 endüstri toplumunun kullandığı cihazların yapımında temel bir elemandır. Yazılımlar bu elemanların oluşturduğu çip adını verdiğimiz donanımları çalıştırmak için yazılmaktadır. Yani bu cihazlar olmazsa  yazılımın bir anlamı kalmaz. 
Özet olarak oluşturulacak Nitelikli Ortak Akıl Merkezi, öncelikle 4.0 sanayi teknolojileri ile ilgili çalışmalar yaparken, yarı iletkenlerin ve yazılımların üretim olanaklarını da gündemine almalı ve tartışmalıdır.
Yoksa biz de endüstri 4.0 teknolojilerini üretmeden kullanmaya  ve bir noktadan sonra patinaj yapmaya başlarız.
Patinaj geri kalmanın göstergesidir.
Bizim insanlarımız da refah, esenlik ve gönenç  içinde yaşamayı diğer toplumlar kadar  hak ediyor.
Sunumum burada bitiyor. Umarım faydalı olmuştur.
Saygılarımla.
Not: Kavram olarak bilgi toplumu ve endüstri 4.0 isimleri toplum hafızasında böyle yerleştiği aynen kullanılmıştır. Ancak bilgi, tarihsel süreçte her toplum için geçerlidir. Yani her toplum aslında bilgi toplumudur. Endüstri 4.0 kavramı da sanayi devriminin bir aşamasını temsi etmektedir. Y.P.

SİYASET BİLİMİ
("Siyaset" bilim midir?)
(GİRİŞ)
Siyaset bilimine giriş niteliğinde olan bu makalemin başında  “siyaset bilim midir” sorusuna cevap arayacağım.
Bunu yaparken konunun daha iyi anlaşılabilmesi için önce bazı kavramları açıklamam gerekiyor. “Kavram” gibi, “bilim nedir?” gibi. Daha sonra “siyaset bir bilim midir?” sorusuna cevap vereceğim. Önce “kavram” kelimesinden başlayalım.
İSİM/KAVRAM:
Kavram bir bir nesne, bir hayvan, bir bitki, bir insan ya da bir olayı anlatmaz. Biz bir nesne, kişi ya da olayı  anlatan, bunlara karşılık gelen kelimelere isim diyoruz. İsimler tekil varlıklara ad olabildiği gibi çoğul varlık ve olaylar da ad olabilir.
Örneğin kedi bir hayvan türüne verilen isimdir. İnsan da  öyle.  Menekşe de bir bitki adıdır. Yağmur, göç, deprem gibi isimler bu olaylara ad olmaktadır. 
İsimler somut yani elle tutulabilen, gözle görülebilen somut varlık ve olaylara ad olabildiği gibi  soyut yani elle tutulamayan, gözle görülemeyen varlıklara ve olaylara da ad olabiliyor. Örneğin “tanrı” ismi soyut bir varlığa verilen addır. “Düşünce” de soyut bir olaya verilen addır.
Kavramlara gelecek olursak kavram,  biraz önce ismini saydığımız  varlık ve olayları bir çerçeve içinde çevresiyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini anlatır.
Nasıl  varlık ve olayları biz isimlendiriyorsak, kategorize edilmiş, yani çerçevelenmiş  her bir kavramı da biz bir isimle tanımlıyoruz. Ancak biz o isimden artık tek tek varlık ve olayları değil, o varlık ve olayların birbirleriyle olan bağlantısını yani bir kavramı anlıyoruz.
Örneğin tavuk  dediğimiz zaman aklımıza bir kümes hayvanı gelir. Ancak “tavuk kavramı” dediğimiz zaman yanına hemen horozu, kümesi, yumurtayı, üremelerini, beslenme değerini, ülke ekonomisine katkısını, tavuk çeşitlerini vs. gibi bir çok ilişkiyi göz önüne getiririz. Yani tavuk kavramı saydığımız bütün bu alt kavramları da içinde barındırır.
Kavramı, bir evin çatısına benzetebiliriz. Bu çatının altında yer alan her şey ama her şey çatı kavramının içeriğini oluşturur. Bir başka anlatımla birbirleriyle ilişkili, birbirini tamamlayan parçalar bütününe  biz kavram adı veriyoruz.
Buradan siyaset kelimesine  atlayacağım. Bu kadar girişi “siyaset” kelimesi bir isim midir, yoksa bir kavram mıdır, bunu özümsememiz için yapmış olduğumu her halde fark etmişsinizdir. Evet, siyaset, yalın bir olayın ismi değil; insanların birbirleriyle ve içinde yaşadığı toplumla olan  ilişkilerini anlatan, ona ad olan  bir kelimedir.
Peki bu ilişkiler bir bilim midir. Yani siyaset bir bilim midir?
O zaman “bilim” nedir  sorusuna cevap arayalım.
Bilim nedir sorusuna geçmeden önce yine bazı kavramları açıklamakta yarar var.

SORU – TEZ - HİPOTEZ - TEORİ - YASA NEDİR?
Soru:
Toplumsal ya da doğal her bir varlık ya da olayın oluş şeklini ve aralarındaki ilişkinin nasıl meydana geldiğini anlamak için kurulan bir cümledir.
Örneğin insanları toplum halinde bir arada tutan nedir? Bu bir sorudur.
Soru felsefenin temel bir unsurudur. Felsefe, sorulara, düşünme yöntemleri kullanılarak cevap arama çalışmasıdır. Bilimlerin anası olarak da tanımlanır.                                                             
Tez (İddia):
Kısaca sorulara karşı verilen cevaplardır. Bu cevaplar doğru da olabilir, yanlış da. Her hangi bir bir bilimsel incelemeye, araştırmaya dayanmaz. Yani yanlışlanmaya açıktır. Bu nedenle bu tür cevaplara biz iddia, tez diyoruz.  
Hipotezler (Varsayımlar - Önerme):
Tez, üzerinde bilimsel metodlarca test edilip,  defalarca inceleme yapılarak oluşturulan bilimsel bir öneridir.  Hipotezler de yanlışlamaya açıktır.
Teoriler
Hipotezler değişik yer ve zamanda değişik bilim adamlarınca defalarca test edildiğinde doğrulanmışsa teori adını alır. Teorilerin savundukları tezler büyük ölçüde kabul edilmiş ancak yine de yanlışlanabilme ihtimali olan konulardır. Yani teoriler yanlışlanıncaya kadar doğru ve geçerli kabul edilir.  Örneğini evrim teorisi, büyük patlama teorisi, teoridir.
Teoriler kanun olmazlar. Teoriler, hipotez ve kanunlar arasında bir bağıntıdır.
Bilimsel Kanun/Yasa:
Bilimsel yöntemler dahilinde defalarca test edilip, yanlışlama yoluna gidilmiş ve sürekli olarak işlevselliği korunmuş, gözlemlenebilen, kanıtlanmış prensiplerdir. Yasalar değişmezlik ilkesine sahiptir. Yanlışlamaya çalıştığınızda, yasayı çökertmeniz mümkün olmaz. Örneğin fizikte okuduğumuz “yer çekimi kanunu” bir kanundur.

BİLİM NEDİR?
Varlıkları, olayları ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini sınıflandıran, kategorize eden, düşünsel (felsefi) ya da gözlem ve deneye dayalı olarak aralarındaki ilişkiler konusunda  varsayımlarda bulunan, bu varsayımlara ve o anki verilere bağlı  olarak doğru kabul edilen ve genel geçer (her yerde ve her zamanda geçerli yasa kural) sonuçlar üreten faaliyetler bütününe biz bilim diyoruz.
Şimdi bu özellikleri tek tek ele alalım.
Gözlem:
İnsanoğlu yaratılışından bu yana beş duyu organı vasıtasıyla ve aklıyla çevresini tanımaya, etrafındaki nesneleri ve olayları bilmeye aralarındaki bağı anlamaya yönelik bir çaba içerisine girmiştir. İnsanoğlunun duyu organlarıyla yaptığı faaliyete biz gözlem diyoruz.
Sınıflandırma:
Varlıklar ve olayları benzer veya benzemeyen yönlerini ele almaktır. Sınıflandırmaya başladığımızda bilim yapmaya başlamış, bilimin eşiğinden içeri adım atmış oluyoruz. Örneğin bir bitkiyi ele aldığımızda bunun ne tür bitki olduğunu sorgulamaya başlıyor ve onu bir sınıfın içine yerleştirmeye başlıyoruz. Bu bitki bir limonsa turunçgil, bir gülse onu da çiçek olarak sınıflandırıyoruz. Gördüğünüz gibi bu sınıflandırma bitkilerin kabaca duyu organlarıyla algılanan özelliklerine göre yapılmıştır. Bu sınıflandırma daha ayrıntılı olarak yapılabilecektir. İşte bilim daha ayrıntılı, daha ayrıntılı, daha da ayrıntılı çalışmalar yaparak sonuca ulaşmaya çalışır.
Deney:
İnsanlar, varlıklar ve olaylar arasındaki  ilişkileri daha iyi anlayabilmek, onlardan genel geçer kurallar oluşturabilmek için deneyler yaparlar. Örneğin suyun belli bir sıcaklıkta katı sıvı ve gaz haline dönüştüğünü önce gözleme dayalı olarak, sonra deneyerek bulmuşlardır. Bu bulgu bilimsel bir sonuç olarak hayatın her alanında genel geçer bir kural olarak insanlığın bilgisi haline gelmiştir.
Sonuç çıkartma (Genel geçer yasalar oluşturma):
Gözlem ve deneye bağlı olarak oluşturulan ve sınıflandırılan bilgilerden bir sonuç çıkartılmaya çalışılır. Yani sebeplerle sonuçlar arasında bir bağ kurulmaya çalışılır. Sebeplerin doğurduğu sonuçlar her yerde ve her zaman doğrulanabiliyorsa bu sonuçlar bilimsel bilgi olarak adlandırılır. Bu bilgilerden yola çıkılarak daha başka, daha başka, daha başka bilgiler elde edilir. Elde edilen bilgiler sonuçta insanların rahat ve konforunu artırmak, refahlarını yükseltmek amacıyla kullanılır. Ama bilim yoluyla elde edilen bazı bilgilerin kullanıldığında insanlığın yok oluşuna da sebebiyet   verebildiğini de göz önünde tutmamız gerekiyor. Örneğin nükleer silahların kullanılmasında böyle bir tehlike vardır.
Şimdi gelelim siyaset bir bilim midir sorusunun cevabına?
Siyasetin bilim olabilmesi için yukarıda saydığımız özelliklere sahip olması gerekir. Yani gözlemlenebilir, deneye dayalı, doğrulanabilir ve sınıflandırılabilir olmalıdır. Sonunda da gözlem ve deneyden yola çıkılarak elde edilen bilgilerden her yerde geçerli genel kurallar oluşturabilmelidir.
Bundan yüzyıl kadar önceki anlayış, bilimin, sayılabilir, ölçülebilir, gözlenebilir, deney yapılabilir konuların gerçek bilimin konusu olduğu yönündeydi. Yani Matematik, fizik, kimya gibi  doğa olaylarını inceleme konusu yapan çalışmalara bilim denmekteydi.
Ancak daha sonraları toplumsal olayların da bilim konusu olacağı ileri sürüldü ve bilim yeniden tarif edildi.
Buna göre varlık ve olaylar arasındaki ilişkileri sınıflandırabiliyorsak ve bunlar arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurabiliyorsak sınıflandırdığımız her bir konu bilimin konusu olmaktadır. 
Artık bugün sosyoloji, siyaset, hukuk gibi konularda yapılan çalışmalar da bilim olarak sınıflandırılmaktadır. Dolayısıyla siyaset de bir toplumsal bir bilimdir.

SİYASET BİLİMİ :
Bir kavram olarak biz neye siyaset diyoruz.
 Siyaset Arapça kökenli bir kelime olup, köken  olarak at bakıcısı olarak tanımlanmaktadır.
At bakıcılığını bir kavram olarak düşünürsek içinde atı eğitmek, kontrol altında tutmak (dizginlemek), atı yönlendirmek, yönetmek gibi konuların da at bakıcılığının konuları olduğunu fark ederiz. Dil bilimcileri siyaset kelimesinin buradan türediğini ileri sürmektedir.
En geniş anlamıyla siyaset, bir amaca ulaşmak için  izlenen yol ve yöntemlerin bütünüdür. Aile içi siyaset, aşiret siyaseti, ülke siyaseti bu toplulukları oluşturan bireylerin mutluluğunu sağlamak için izlenen yol ve yöntemlerdir.
Dar anlamda ise siyaset, devlet yönetme, iktidar olma gibi konulara karşılık olarak kullanılmaktadır.
Siyaset, içinde  bireyi, toplumu, devleti, yöneticileri ve bunların aralarındaki ilişkiyi inceler. Gözlemler yapar, deneyler yapar; bu deney ve gözlemlerden  sonuçlar çıkartır, sınıflandırır ve sonunda her yerde her zaman genel geçer  sonuçlara  varmaya çalışır.
Yani siyaset bir bilimdir.
Hangi ilişkiler siyaset biliminin konusunu  oluşturur.
Biraz önce aileden, aşiretten ve ülkeden söz ettik. Bu kavramların her biri bir topluluğu anlatmaktadır. Yani kısaca siyasetin konusu toplumdur. Siyaset bu toplumu  bir bütün olarak refaha ulaştırmak için izlenen yol ve yöntemleri gözler, inceler, araştırır, sınıflandırır,  aralarında sebep sonuç ilişkileri kurar ve bunlardan yola çıkararak genel geçer kurallar oluşturmaya çalışır.
Siyaset biliminin konusunun toplumsal ilişkiler olduğunu gördük. 
Şimdi bunlara biraz daha yakından bakalım.

TOPLUMSAL YAŞAM ve DEVLET
İnsanoğlu topluluk halinde yaşar.  Ünlü düşünür Platon, insanı toplumsal bir havyan olarak daha ilk çağlarda tanımlamıştır.
İnsan DOĞDUĞUNDA toplumla ilk önce aile içinde karşılaşır. Anne, baba ve çocuk aileyi oluşturur. Aileler, aşiretleri, aşiretler de ulusu oluşturur. Uluslar da uluslar arası toplulukları meydana getirir.
İşte  bireylerin gerek  birbirleriyle gerekse içinde bulunduğu toplumla ya da toplumların toplumlarla olan ilişkileri hep siyasetin konusudur.
Toplum  temelde bireylerden oluşur.  Bireylerin ihtiyaçları toplumsal örgütlenmeyi beraberinde getirmiştir. Yeme, giyim, barınma ve diğer bir sürü ihtiyacımızı gidermek için toplumda YATAY iş bölümüne gidilmiş ve kimi insanlar ekmek, kimisi giysi, kimisi de konut araba vs. üretmiştir. Dikkat ederseniz bütün bunlar bireysel ihtiyaçlardır.
Bir de toplumu oluşturan bireylerin ortak çıkarları etrafında şekillenen toplumsal ihtiyaçları vardır. Güvenlik gibi, adalet, eğitim, sağlık vs. gibi.  İşte insanların bir araya gelerek ortak ihtiyaçlarını gidermeye yönelik oluşturdukları insan ve mal topluluğuna biz “DEVLET” diyoruz.
Burada şunu da hemen ilave edelim. Devlet dediğimiz toplumsal hizmetleri görmek için oluşturulan örgüt, aygıt, adına ne dersek diyelim adına yurt dediğimiz sınırları belli bir ülkede yaşayan bireyler tarafından oluşturulur.
Devlet, siyaset biliminin en önemli konusudur. Devleti insan ve mal topluluğu olarak tanımlamıştık. Burada insan ve mal topluluğunu yönetecek “yönetici” olarak adlandıracağımız bir başka kavram “devlet” kavramının içine girmektedir.
Yani devleti oluşturan üç ana unsur burada karşımız çıkmaktadır. Yöneticiler, görevliler, mallar.
Bunları, özellikle  yöneticileri, seçilmelerini, hak ve yetkilerini ileride daha ayrıntılı olarak  inceleyeceğiz.
Giriş niteliğindeki bu makale umarım faydalı olmuştur.

MESERRET MART 2021

     Bu sayıda Özay Gönlüm'ün bilinmeyen yönleriyle yaşam öyküsünü ve kendisiyle özdeşleşmiş Umman Nine'nin mektuplarından birini ok...