4+4+4 önerisi gündemde değilken, imam hatip liseleri dahil lise dengi tüm meslek liseleri kapatılsın, binaları, atelyeleri, laboratuarları ve personeli ile üniversitelere devredilsin ve meslek yüksek okulu statüsünde eğitim hizmeti vermeye devam etsinler anlamında Facebook'da bir tartışma açmıştım. Ancak tartışmaya Hukuk Fakültesi öğrencisi yeğenimin dışında kimse katılmamış, herhangi bir öneri getirilmemişti.
Bu tartışmayı açarken, meslek lisesinde okuyan öğrencilerin zorluklarına dikkat çekmek istemiştim. Zamanın üniversiteye giriş sisteminde meslek lisesi öğrencilerinin orta öğretim başarı katsayısı daha düşük tutularak, lise mezunu çocuklar ile aynı sayıda soru cevaplasalar bile puanlarının düşmesi ve istedikleri üniversiteye girmelerinin engellenmesi zorluklardan birisiydi.
İkinci zorluk ise meslek liselerinin müfredatından kaynaklanmaktaydı. Üniversiteye girişte sorulan soruların hemen hepsi düz lise müfredatına göre düzenleniyordu. Meslek liselerinde üstünkörü okutulan bu derslerden edindikleri bilgi ile çocukların üniversite sınavında başarılı olmaları katsayı ile birlikte düşünüldüğünde mucize gibiydi. Meslek lisesinden mezun çocuklardan bazıları bu mucizeyi gerçekleştirebilirken çoğunun içinde üniversite eğitimi bir ukde olarak kalmış bir vaziyette kaderlerine küskün çalışma hayatına atılıyordu.
Şimdi çocuğu meslek lisesinde okumaya yönlendiren nedir diye düşündüğümde, bu seçimde çocuğun katkısının, isteğinin, iradesinin hiç denecek kadar az olduğunu görüyorum. Meslek lisesi, düz lise seçiminde ailenin yönlendirmesi birinci derecede etkili olmaktadır. Bu seçimde ailenin ekonomik durumu, eğitim düzeyi, sosyal statüsü ve dini eğilimleri etkili olabilmektedir. Bunlara az da olsa "bari bir meslek sahibi olsun" düşüncesine yol açan çocuğun başarı durumunun düşük olması da gösterilebilir.
Eğitimin, eğitimli insan gücünün toplumların her konuda gelişmişlik düzeylerini belirleyen etmenlerin başında geldiği tartışmasızdır. Eğitimli insan gücünden ise kastedilen bir meslek sahibi olan insandır. İnsanların ihtiyaçlarının sınırsız olduğu ekonomik bir gerçeklik ise gittikçe artan bu ihtiyaçların karşılanması için eğitimin kalite ve seviyesinin zaman içinde devamlı yükseltilmesi zorunludur.
Bu nasıl sağlanacaktır. Yazımın girişinde ipuçlarını verdiğim bir eğitim sisteminde bu gerçekleştirilebilir diye düşünüyorum.
AKP iktidarı katsayı konusunda önemli bir adım atmış, muhalefetten de şu anda ciddi bir tepki gelmemiştir. Yani katsayı eşitsizliği giderilmiş gibidir. Ancak müfredatın getirdiği eşitsizlik nasıl giderilecektir. Önerim işte tam bu noktadadır. Lise dengi seviyesinde tüm meslek liseleri kapatılır, çocukların tümü düz liselere yönlendirilir ve üniversite sınavı önünde hepsi eşit koşullarda düz lise mezunu olarak sınava sokulursa bu eşitsizlik de giderilmiş olur.
Üniversite sınavında başarı durumlarına göre öğrenciler üniversitelerin lisans ve ön lisans programları ile meslek yüksek okullarına yerleştirilir. Böylece başarılı olan lisans seviyesinde, daha az başarılı olan ise meslek yüksek okulu seviyesinde meslek sahibi olur.
Önerdiğim sisteme getirilen eleştirilerden biri, ağaç yaşken eğilir gibi öğrencilerin belli bir yaştan sonra üniversite eğitimi ile iyi bir meslek sahibi olamayacakları yönündedir. Bu eleştiri en zor mesleklerden birisi olan cerrahlığın kaç yaşında edinildiği düşünülürse hiç haklı değildir.
Öğrenciler, değişik nedenlerle ilköğretimden sonra liseye gitmek istemeyebilirler. Ayrıca meslek yüksek okulunda ve lisans eğitiminde başarısız olan veya bazı nedenlerle okullarını bırakmak isteyen öğrenciler de olabilir. Bunları yani sistemin dışına çıkanları da arkadan toplayacak açık liseler ile çıraklık ve mesleki eğitim liseleri sisteme entegre edilecektir. (Bu sistem zaten şu anda mevcuttur, daha da geliştirilebilir.)
Önerdiğim sistemde lise seviyesine kadar çocuklara temel eğitim verilmeli, meslek seçiminde yönlendirme zorunlu olmayacak bir şekilde lisenin son yıllarında olmalıdır. Çocuğun meslek seçiminde daha etkili ve bilinçli bir irade sergileyebilmesi için belli bir olgunluğa erişmesi kaçınılmazdır. Bu da kanaatime göre 17-18 yaşdır.
AKP iktidarı 28 Şubatın rövanşını alma yaklaşımıyla eğitim sistemini dizayn etmeye kalkmaktadır. Ancak bu tür bir girişim din eğitiminde de bekleneni vermeyecektir. Yukarıda belirttiğim gibi imamlarımız meslek yüksek okulu veya ilahiyat fakültesi mezunu olsa daha iyi olmaz mı?
Özel yetenek isteyen bazı sanatsal dallar olabilir. Örneğin spor gibi, müzik gibi. Hafızlık da bunlara dahil edilebilir. Bu dallara eğilimi ve yeteneği olan çocuklar istemeleri halinde konservatuar ve spor okullarına, temel eğitimlerini aksatmamak şartıyla gönderilebilir. Bir hafızın konservatuar mezunu olması kötü bir şey midir? Bence iyi olur.
Özetle ifade etmek gerekirse, bilimsel yaklaşımlardan uzak, bir devrin rövanşını almak adına düzenlenen bu öneriden vazgeçilmeli ve eğitimde de bilim ne diyorsa o uygulanmalıdır.