Av. Ali Yollu’nun önderliğinde yürütülen "Menderes Yürüyüş
Yolu" projesi kapsamında Barış Karagöz’ün
hazırladığı “Menderes Yolu” isimli web
sayfasına bir yazı hazırlamam istendiğinde inanın nerden başlayacağımı
bilemedim.
Uzun süren bir bekleyişten sonra Menderes
nehrinin çıktığı bölgede kurulu bir yerleşim
olan Dinar ilçesini yazmaya karar verdim.
Konu Dinar olunca hemen 9. Cumhurbaşkanı Sayın
Süleyman Demirel’in başbakanlığı döneminde “Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi’ni
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın çalması başka, bizim Ali Çavuş’un Dinar
Bandosu’nun çalması başka” demesi aklıma
geldi. Bu söze çok alınan Ali Çavuş yönetimindeki Dinar Bandosu’nun
Ankara’da, Başbakanlık önünde Dokuzuncu
Senfoni’yi çalmasından ve bu etkinlik ile adını Ali Çavuş Bandosu olarak duyurması
öyküsünden yola çıkarak Büyük Menderes’i anlatmaya çalışacağım.
Yazıya başlamadan önce yaptığım bir araştırmada
Yapı Kredi yayınları tarafından çıkarılan “kitap-lık” isimli derginin Mayıs-Haziran/2001
tarihli sayısında -pek anlamasam da- Ece Ayhan’ın “Çıktı-ka-çıka” ya da “Dinar Bandosuna
Bir Dip yazı” isimli yazısını bulup okudum. Ayrıca Nedret Gürcan’ın “Dinar Belediye Bandosu’nun Öyküsü” isimli
araştırmasını da okuyunca, bu bandoda bir iş var, boşuna ünlenmemiş, dedim.
Hatta Nedret Gürcan’ın bu yazısında sözünü ettiği Can Yücel’in “Tufanda Afet”
başlıklı şiirinde:
“Dinar bandosu geçiyor sokaklardan,
Yıkık
evlerin bacasını çala çala.”
diye Dinar Bandosu’ndan söz
edilmesinde bir hikmetin olduğunu düşünmeye başladım.
Dinar Belediye Bandosu’nun fotoğraflarından birisi
(http://www.dinar.bel.tr/haber_oku.asp?haber=5944)
Dinar bandosu deyiminin, günümüzde ilçe ve kasaba
belediyeleri tarafından, bayramlarda, kuruluş/kurtuluş günlerinde ya da festivallerde “bir-iki tıngırdatsın yeter” düşüncesiyle
belediyenin orda burda çalışan, biraz müzik bilgisi olan personelleriyle
oluşturulan, enstrümanları yetersiz bandolar için kullanılmasına rağmen aynı
şeyi Dinar Bandosu için söylememiz zor, hatta bu bandoya haksızlık olur
düşüncesindeyim.
Nedret Gürcan bir
yazısında, “….bandoyu, çocuk iken evimizin önünden marşlar çalarak geçerken
pencereden seyreder, dinler, marşlarla
uygun adımlarla odamın içinde rap rap yürürdüm,” diyor. Nedret Gürcan 1931 doğumlu, şair ve
yazarlarımızdan biridir. Dinar doğumlu olup köken olarak Dinarlı olmasa da
Dinar’a aşık birisidir. Yine onun anlattığına göre Dinar bandosu 1932 yılında
kurulmuştur. 1932 yılında kurulan bir bandonun günümüze kadar yaşayabilmesi çok
dikkat çekicidir.
Şimdi yazımda sözünü
ettiğim “Ali Çavuş Bandosu’nu” Menderes’e bağlama zamanı geldi. Her halde siz de Menderes ile ilgili bir sitede bu kadar uzunca
Ali Çavuş Bandosu’ndan söz edilmesinin bir amacı var düşüncesine kapıldınız ve
yazının geri kalan kısmını okumak için sabırsızlanıyor olmalısınız.
Evet… Doğru
düşünüyorsunuz. Ali Çavuş Bandosu’nun,
Dinar’la, Dinar’ın da müzikle bir ilgisi var. Nasıl mı? Anlatacağım. Lütfen
biraz daha sabır.
Kocapınar (Pınarbaşı/Eldere)
(http://dinarili.blogspot.com.tr/2012_11_01_archive.html)
Dinar, Büyük Menderes Nehri’nin görünen kaynağında
kurulu bir yerleşim yeridir. Suçıkan diye tabir edilen yer, Dinar’dan geçen
yolcuların çoğunun bildiği, durup soluklandıkları mesirelik bir alandır. İçindeki
su kaynağı çoğu kişi tarafından Menderes’in kaynağı olarak bilinir. Ancak
Menderes’in asıl kaynağı “Suçıkan” değildir.
Bugün Dinar-Keçiborlu yolu üzerinde, Dinar yol kavşağına 15 km. uzaklıkta
bulunan “Pınarbaşı/Eldere” köyünde “KOCAPINAR” adıyla anılan bir göl vardır.
Göl, üzerini kaplayan kamış ve sazlardan dolayı doğal bir göl görünümünde
değildir. Bu nedenle çoğu kişinin dikkatini “göl” olarak çekmez. İşte Menderes’in
asıl kaynağı Kocapınar’dır. Menderes, Kocapınar’ın Dinar tarafına yakın bir
noktasından batarak yeraltına iner ve Dinar tarafından “Suçıkan” denilen
noktadan yeryüzüne çıkar. Buradan Ege Denizi’ne dökülünceye kadar
geçtiği bölgelere hayat vererek 548 Km.lik bir yol katededer.
Dinar Suçıkan
(Dinar Belediyesi)
Nehirler, geçtikleri her
yerde uygarlıkların oluşmasına neden olmuştur. Büyük uygarlıklar hep bu
bölgelerde hayat bulmuştur. Fırat ve Dicle’nin Mezopotamya, Nil Nehri’nin ise
Mısır uygarlığına hayat vermesi gibi Büyük Menderes nehri de batı Anadolu’da Frigya,
Lidya, antik Yunan, Roma, Bizans ve Türk uygarlıklarının gelişmesinde en önemli
etkendir.
Dinar, antik adıyla “Apemia”
da Frigya’nın en önemli kentlerinden biridir. Hala Dinar’da “Dörtyol” denilen semtin adının “dörtyol” olarak
anılması, tarihsel dönemlerde ipek yolu, kral yolu, haçlı yolu, kervan yolu
gibi tabir edilen yolların kesişim noktasında yer almasından kaynaklanmaktadır.
Bugün Dinar; Denizli, Uşak, Afyon, Isparta
ve hatta Çay/Bolvadin ve Yalvaç/Gelendost yoluyla ayrı ayrı Konya’dan
gelen yolların kesişim noktasında yer almaktadır.
Burada ayrıntılı tarihi bilgiler vermek bu yazının
amacı değil. İlgilenen arkadaşlar değişik kaynaklardan bunları okuyabilir.
Ancak şu kadarına değinmek yerinde olacaktır. Kent, 1995 yılındaki büyük deprem
felaketinden sonra önemli göç vermesine rağmen yaşamaya devam etmektedir.
Burada “yaşamaya” kelimesini biraz açmak istiyorum. Dinarlılar, özellikle Çöl Ovası
denilen bölgede yaşayanlar, “şapkalarını az devirerek giymelerinden kaynaklanan”
sert mizaçlı insanlar olarak algılanmışlardır. Aslında Dinarlılar, sanıldığı gibi sert
mizaçlı insanlar değildir. Dinarlılar kültürü sanatı seven, sevmekle kalmayıp
yaşayan ve yaşatan insanlardır. Kültür ve sanatla bu kadar içiçe yaşayan
insanlara ise böyle bir sıfatın yakıştırılması düşünülemez bile.
Biliyorum, hala asıl konuya gelemedim. İşte şimdi
zamanı geldi. Ali Çavuş Bandosu dedik, müzik dedik, sanat dedik. Bu kadar
sözden sonra “Uluslararası Marsyas Kültür Sanat ve Müzik
Festivali"nden söz etmenin sırası geldi de geçiyor. Herhalde Dinar’da
her yıl düzenlenen bu müzik festivalini duymuşsunuzdur. Duymadıysanız, artık biliyorsunuz.
Apollon/Marsyas Müzik Yarışması
(MÖ/MS)
Bu sene 14-18 Mayıs 2014 tarihinde Dinar Belediyesi ve Afyon
Kocatepe Üniversitesi’nin işbirliği ile V.si yapılacak olan festival ile
etkinlik programını www.marsyasfestivali.com
isimli resmi internet sayfasından da takip edebilirsiniz.
Kır/Çoban tanrısı Marsyas
Festivalin ismini aldığı Marsyas, Yunan mitolojisinde yarı keçi,
yarı insan olarak tasvir edilen bir kır tanrısıdır.
Efsaneye göre, tanrıça Athena, Menderes nehri’nin kaynağında yetişen
kamışlardan yaptığı flütle Aphrodite ve Hera isimli tanrıçalara ezgiler çalmak
ister. Ancak flütü üflerken yanaklarını
şişirmek zorunda kalır. Yanaklarının şişmesi Athena’yı çirkinleştirir ve diğer tanrıçalar tarafından alay konusu
yapılır. Bunun üzerine Athena, yaptığı flütü kimsenin bulup kullanmaması için Menderes’in
çıktığı pınarın oluşturduğu göle atar. Ancak Athena’nın göle attığı flüt, Dinar
Suçıkan’dan Menderes’in suları ile birlikte ortaya çıkar ve bunu Marsyas bulur, tanrısal yetenekleriyle çalmaya başlar. Marsyas flütü öyle güzel
çalar ki, ünü kısa sürede tanrılar katına ulaşır, güzel sanatların ve müziğin
tanrısı olan Apollon’un dikkatini çeker. Apollon da müziğe çok düşkündür ve
lir çalmaktadır. Marsyas’ın müzikteki şöhretini kıskanır ve onu yarışmaya davet
eder. Apollon lir çalmakta öyle ustadır ki, onunla kimse yarışmaya cesaret
edemez. Ancak Marsyas da kendine
güvenmektedir. Apollon’un bu davetini kabul eder. Yarışma Frigya Kralı Midas’ın
başkanlığındaki jüri önünde, halkın da
katılımıyla Suçıkan’da yapılır.
Marsyas’ın Cezalandırılması
(Titan)
(http://en.wikipedia.org/wiki/File:TItian_-_The_Flaying_of_Marsyas.jpg)
Apollon, liriyle tanrısal ezgiler çalar. Marsyas da ondan aşağı
kalmaz. O da flütüyle çok güzel şarkılar çalar. Sonunda halk Marsyas’ı çok
beğenir, alkışlar. Jüri, Marsyas’ın
kazandığına karar verir; ancak Apollon’dan korkularına bunu ilan edemez. Sonunda Kral Midas’ın da oyuyla
Apollon ve Marsyas’ın berabere kaldıklarını, yenişemediklerini ilan ederler. Ancak
bu karar bile Apollon’u tatmin etmez. Apollon, değil yenilmeyi, berabere kalmaya bile
tahammül edemez. Marsyas gibi sıradan bir kır tanrısıyla müzik konusunda eşit sayılmasına
çok içerlemiştir. Kral Midas’ı, oyunu yanlı kulladığı gerekçesiyle azarlar. Hatta “anlaşılan senin kulakların iyi
duymuyor, kulaklarını eşek kulağı gibi büyüteyim de daha iyi duysun” diyerek
Kral Midas’ın kulaklarını eşek kulağı gibi büyütür. Apollon bununla da kalmaz.
Öfkesi o kadar büyüktür ki Marsyas’ı da diri
diri derisini yüzdürerek cezalandırır.
İşte Dinar’ın müzikle ilgisi, tanrı Apollon ile Marsyas arasında
yapılan bu mitolojik yarışmaya kadar uzanır. Dinarlıların müzikle
ilgilenmelerinin, Ali Çavuş Bandosu’nun hala yaşatılıyor olmasının temelinde bu yarışmanın yattığına
inanılır.
Titan (Tiziano Vecellio-1488/1490-1576) isimli İtalyan ressamın
Marsyas’ın cezalandırılmasını anlatan “Flaying
of Marsyas” isimli tablosu bu mitolojik efsaneye dayanmaktadır.
Ayrıca yaşayan panflüt virtüözü Gheorghe Zamfir’in enstrümanı olan panflüt de bu efsanenin çalgısı
olarak ünlenmiştir.
Daha fazla bilgiyi yaşayarak
öğrenmek istiyorsanız, size 14-18 Mayıs 2014 tarihlerinde Dinar Suçıkan’da
yapılacak olan “Uluslararası Marsyas
Kültür Sanat ve Müzik Festivali"ne
gitmenizi öneririm.
Bir sonraki yazımda buluşmak ümidiyle hoşçakalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder