28 Ocak 2015 Çarşamba

KUŞ CENNETİ ÇARDAK ACI GÖL 
(Çardak Han-ı Abad Kervansarayı ve Kaklık Mağarası)

Facebook’tan, PAKDOS’un, kuş cenneti Çardak Acıgöl’e hafta sonu bir gezi düzenlediğini öğrenince, hemen geziyi organize eden Pakdos yöneticilerinden Sayın Av. Ali Koyuncu’yu aradım.
 “Ben de geliyorum” dedim.


Av. Ali Koyuncu

Uzun zamandır gitmeyi isteyip de bir türlü gidemediğim kuş cennetinde flamingoları izleyip fotoğraflarını çekebilecektim.
 Bir gün önceden, bir alışveriş merkezindeki teknoloji mağazasından kendime basit bir dürbün aldım. Fotoğraf makinemin ve video kameramın pillerini şarj ettim. Yürüyüş çantamı tekrar tekrar kontrol ettim.
Her şey tamamdı.
Çantamı ve tripodumu sırtlayıp hareket noktamız olan Ulu cami önüne vardığımda  benden önce gelen bir arkadaşımla karşılaştım. Ardından yerel bir TV kanalı olan DEHA TV’den bir kameraman arkadaş da geldi.  Çok geçmeden yürüyüşe katılacak olanlar toplandı.
Yolda kahvaltı için alınan simitlerle,  öğle yemeği olarak düşünülen sucuk ekmekler de bagajlara yüklendikten sonra hep birlikte minibüslere doluştuk.

Hades
Yürüyüşe katılanlar çocuklarını da getirmişti. Pakdos başkanı Sayın Av. Yurdahan Özhan’ın köpeği HADES  ile birlikte sayımız yetmişe yakındı.
Hades en önde şoför koltuğunun yanında, bizler arka koltuklarda yola çıktık.
Hareket etmeden önce yürüyüş lideri Ali Koyuncu,  yolumuz üzerinde bulunan Kaklık mağarasına da uğrayacağımız söyleyince şaşırdım. Ben bunca senedir Denizli’de yaşayan biri olarak Kaklık mağarasını görmemiştim.  Benim için memnuniyet verici bir sürpriz oldu.

Kaklık Mağarası
Kaklık Çivril yol ayrımına gelmeden birkaç yüz metre beriden Denizli Çimento fabrikasının da bulunduğu yere giden yola saptık. Bu yol aynı zamanda Kaklık mağarasına da gidiyordu. 5-6 Km sonra Kaklık mağarasındaydık.
Kaklık Mağarası girişi
Kaklık Mağarası, damlataşı, sarkıtları ve dikitleriyle Pamukkale’de bulunan travertenlere benziyordu. Traverten basamakları ile küçük bir Pamukkale’ydi. Mağara içerisinde bol miktarda berrak, renksiz ve kükürt kokulu termal su bulunmaktaydı. Suyun, bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği biliniyordu. Ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler Denizli Valiliğinin  web sayfasına bakabilirler.

Kaklık Mağarası travertenler

Mağarada bol bol resim çekip kükürt kokusunun o malum kokusunu da içimize çektikten sonra mutlu ve bahtiyar mağaradan ayrıldık. Sıra,  simitle yapacağımız kahvaltıya gelmişti. Çocuklar da acıkmış, mızırdanmaya başlamışlardı.


Kaklık Mağarası kükürtlü su
Daha önceden kahvaltı için anlaşılan Ender isimli petrol istasyonunda durduk.  İstasyonun lokanta kısmında kahvaltımızı yapıp ihtiyaçlarımızı giderdikten sonra kuş cennetine gitmek için tekrar yola koyulduk.
Çardak ilçe merkezinin içinden Gemiş kasabası yoluna girdiğimizde solumuzda bizi Acı göl içinde sodyum sülfat tesislerinde işlenmek için biriktirilen  beyaz kimyasal madde yığınları karşıladı. Gölün bu yakası,  kimyasal maddelerin elde edilmesi için parsel parsel büyük buharlaştırma havuzlarına bölünmüştü.


Acı Göl
Gölden çıkarılan tuz, potasyum, sodyum ve sülfat gibi maddeler göl kenarında kurulan tesisler tarafından işlenmekteydi. Elde edilen sodyum sülfat; kağıt, cam ve tekstil gibi değişik sektörlerde kullanılıyordu.
Gemiş kasabasının içinden geçtik. Flamingoları gözleyebileceğimiz yere doğru gitmek üzere kasaba çıkışında minibüslerden indik. Araçlardan indiğimiz yer, gözetleme kulesine yaklaşık 7-8 km. bir uzaklıktaydı.  Aslında gözetleme kulesinin bulunduğu yere kadar yol asfalt kaplıydı.  Araçlarla da gidebilirdik. Ancak biz yürümeyi tercih ettik.
Gözetleme kulesine ulaşıncaya kadar yolda çocuklar, köpeğimiz Hades’le birlikte çok güzel oynadılar. Bazen çocuklar Hades’i, bazen de Hades çocukları geçiyordu. Bir müddet sonra çocukların “anne ben yoruldum” seslerine Hades’in dili bir karış dışarıda sıklıkla nefes alıp verme sesleri karışmıştı.


Acı Göl kuş gözetleme kulesi

Gözetleme kulesine vardığımızda gözlerimiz gölde flamingoları aradı. Flamingolar gölün ortalarında, bulunduğumuz noktaya oldukça uzaktı. Kuşları buradan izleyemeyeceğimizi anlayınca, gözetleme kulesinde güzel bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra onları daha rahat izleyebileceğimiz bir noktaya doğru biraz daha yürüdük.


Acı Göl

Az gittik uz gittik derken sonunda göl kıyısında bir su kaynağının başında kalmaya karar verdik. Bu noktadan uzaktan da olsa flamingoları gözleyebilecek, hem de burada öğle yemeği için düşünülen sucuk ekmek partisini yapabilecektik.
Yürüyüş liderimiz hemen yüksekçe bir yere yanında getirdiği teleskobu kurdu.  Daha teleskop kurulurken çocuklar flamingoları görebilmek için sıraya girmişti.  Kafiledeki insanlardan bazılar da benim gibi yanlarında getirdikleri dürbün ve fotoğraf makinesi ile flamingoları izlemeye giriştiler.


Teleskopla flamingo seyri

Ancak kuşların bulunduğu alan yine de çok uzaktı. Teleskop bile ayrıntılı bir görüş sağlayamadı. Ben de çok çabalamama rağmen  bir tek kuşun dahi fotoğrafını çekemedim. Bu yazıma koyduğum fotoğrafı ise bizimle birlikte yürüyüş katılan Arda Aydoğmuş isimli genç bir arkadaşımdan aldım. Kendisine buradan teşekkür ediyorum.


Flamingolar

Acı göl,  kapalı bir havzadır. Kendisini  besleyen ciddi bir su kaynağı yoktur. Her yıl buharlaşma yoluyla göl kurumaya doğru gitmektedir. Kuraklığın ve göl kıyısına kurulu sodyum sülfat tesislerinin varlığı gölde barınan kuş türlerini tehdit etmektedir. Yurdun değişik yerlerinden gelen avcıların kaçak avlanmaları da ayrı bir tehdit olarak kuşların türlerinin hızla yok olmasına neden olmaktadır. Şu ana kadar gölde yaşayan ya da geçici olarak konaklayan yirmi türe ait 176 kuş çeşidinin varlığı söylenmektedir.  Bu nedenle Acıgöl B sınıfı sulak alan olarak korunmaya alınmıştır.


Göl kıyısında sucuk ekmek partisi
Yürüyüşe katılanlardan bir kısmı bir yandan kuşları gözetlemeye çalışırken bir kısmı da sucukları kızartmak için işe koyulmuşlardı. Tavalardan sucuk kokusu çıkmaya başladığında herkesten önce Hades kokuyu almış havlamaya başlamıştı. Hades’in haber vermesiyle çoluk çocuk hepimiz sucukların kızartıldığı tavaların başına üşüştük. 7-8 km.lik bir yürüyüşten sonra karınlar doyunca herkese bir rehavet bastı. “Karnımız doydu, gözümüz yolda” muhabbetleri yapılmaya başlandı.
Piknik yaptığımız alana yayılan çöplerimizi güzelce topladıktan sonra geri dönmek üzere tekrar minibüslere doluştuk. Minibüsün sarsıntısıyla birlikte çocuklardan bazıları annelerinin kucağında tatlı bir uykuya dalmıştı.
Yolda Ali koyuncu ikinci sürprizini yaptı. Dönüşte, yolumuz üstünde bulunan tarihi bir kervansarayı da ziyaret edecektik. Çardak Han-ı Abad Kervansarayı isimli bu han Çardak ilçe merkezinin içerisinde kalmış,  diğerleri gibi kervan yolu üzerinde kervanların konaklama yeri olarak yapılmıştı. Han'i Âbâd kervansarayının kitabesinden Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1230 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Çardak ovasına verilen “Hambat ovası” isminin de buradan geldiği söylenebilir. Ayrıntılı bilgi internet ortamında bol miktarda var. İsteyen okuyucularım Google’dan aratarak öğrenebilir.


Çardak Han-ı Abad Kervansarayı

Kervansaray’a vardığımızda yapının çok kötü olmadığını, az bir çabayla restore edilebileceğini düşündüm.
Ali beyin kervansaray hakkındaki açıklamalarını dinledikten ve epeyi bir fotoğraf çektikten sonra Denizli’ye dönmek üzere yola koyulduğumuzda herkesin gözünde yorgun ama güzel geçen bir günün mutluluğu okunuyordu.


Çardak Han-ı Abad  Kervansarayı
Minibüste koltuğuma oturduğumda beni de tatlı bir uyku bastırdı.  Motorun gürültüsüne karışan yolcuların sesinde kendimi yeni bir gezinin başlangıcında zannettim.
Dalmışım.
Yeni bir gezide buluşmak ümidiyle hoşçakalın. 25/01/2015 DENİZLİ



































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESERRET MART 2021

     Bu sayıda Özay Gönlüm'ün bilinmeyen yönleriyle yaşam öyküsünü ve kendisiyle özdeşleşmiş Umman Nine'nin mektuplarından birini ok...