22 Nisan 2014 Salı

YOBAZIM, YOBAZSIN, YOBAZ; EŞCİNSELİM, EŞCİNSELSİN, EŞCİNSEL



Uzun zamandan beri “yobaz” kelimesinin tarifini yapmak istiyordum.  Bazı “dinci” arkadaşlarımla yaptığım fikir alışverişlerinde “yobaz” kelimesini kullandığımda  hemen üstlerine alınıyorlardı. Ben de bundan büyük üzüntü duyuyordum. Dinciliğin “yobazlık”la alakalı bir kavram olmadığını anlatamıyordum. Burada, hemen “dinci” ve  “dincilik” kavramlarına birkaç cümle ile değindikten sona,  hemen konumuza “yobazlık” kavramına döneceğim.
“Dincilik” kavramı kelimenin aldığı “cik” ekinden de anlaşılacağı gibi bir “mesleği”  ifade eder. Örneğin “kitapçılık” gibi. “Dinci” de bu mesleği icra eden kişilere denir. Aynı kitapçılık örneğinde, bu mesleği icra edenlere “kitapçı” dendiği gibi. Din soyut anlamda kişinin manevi varlığı içinde bir değerler bütünü olduğu için bunun  kitap gibi alınıp satılması ne yazık ki imkansızdır. Ancak dinin her alanda örneğin ticaret gibi, yardım toplama gibi, siyaset gibi  alanlarda istismar edilmesi söz konusu olabilmektedir. Yani din alınıp satılması mümkün olmayan bir değer olduğu için bunun istismar edilmesi  söz konusudur. Kısaca biz, dini, kendi çıkarları için istismar ederek kullananlara “dinci” diyoruz. Bunların “yobazlık”la alakaları yoktur. Bu kişiler açıkgöz ve fırsatçıdır. Kişisel çıkarları uğruna yapamayacakları şey yok gibidir.
Şimdi de “dindar” kavramı üzerine biraz durmak istiyorum. “Dindar” kavramı “dinci” kavramından çok farklı bir kavramdır. Her iki kavramın “nesnesi” aynı olsa da “özneleri” farklıdır.  Dindar kavramı daha çok dinini seven, ona kalpten bağlı olan kişileri tanımlamak için kullanılır. Burada  dinden “somut maddi çıkarlar” için yararlanmak söz konusu değildir. Dindarlar, manevi dünyalarını zenginleştirmek amaç ve düşüncesiyle dinlerine inanırlar ve o dinin gerektirdiği ibadetleri yapmaya çalışırlar. Dine inanma konusunda gerçekten inanmışlık söz konusudur. Saftırlar, hiçbir art niyet düşünmezler. Aynı bir futbol takımının “taraftarlığında” olduğu gibi.
Burada yeri gelmişken dinci ile dindar arasındaki bir farka daha dikkat çekmek istiyorum. Dinci,  istismar ettiği dine yürekten inanmaz. “Bakara” “makara” diye içinden, hatta özel sohbetlerinde dinle dalga bile geçebilir. Ama dindar böyle değildir. Dinine sıkıya bağlı olup,  ona yürekten inananır. Yine bu yazının sonuç bölümünde yer alması gereken bir hususa  hemen burada değinmek ihtiyacı hissettim. Bir dinci için hedef  kitle “dindarlardır” Bir hukuk kitabının yayınlanmasında hedef kitlenin avukatlar, hakimler gibi hukukçuların seçilmesinde olduğu gibi.
Şimdi asıl konumuza gelelim. Nedir “yobazlık” kavramı. TDK’nun sözlüğüne baktığımızda;
Yobazlık: a.
Yobaz olma durumu, yobazca davranış: Halit'in bu sövüşlerini yobazlığına, kaba sofuluğuna verdiler. -M. Ş. Esendal.
Yobaz: sf.
1. Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse): Bu memleketi de dört buçuk yobaza bırakamayız. -A. Gündüz.
2. mec. Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse).
3. hlk. Kaba saba, inceliksiz (kimse).
şeklinde kısmen “dinle” ilişki kurularak tarif edildiğini görmekteyiz.
Bu tariflerden hiçbir “yobazı” ve “yobazlığı” tam olarak tarif etmediği kanaatindeyim. Bu yazıyı yazmamın asıl amacı da toplumda “yobaz” tanımlarının çoğunun dinle yanlış  olarak ilişkilendirildiğini ortaya koymaktır.
Bugün sabah haberlerinden Mardin Artuklu Üniversitesinde yapılmak istenen “eşcinsellikle” ilgili bir konferansın, Mardin halkının ve yerel basının bir kısmının tepkisi ile iptal edilmek zorunda kalındığını öğrendim. Aynı haberden az önce de İstanbul’da, Beyoğlu semtinde bir evde beraber kalan iki eşcinsel kişinin silahla vurularak öldürüldüğü haberi verilmişti. Televizyon, her iki haberi artarda vermekle belliki bu soruna dikkat çekmek istemişti. İşte dedim. Bu haberlerle, “yobazlığı” ve “yobaz”ın tanımını “din” olgusundan sıyırarak anlatabilirdirim.  Bu argümanı kullanmalıydım.
Haberlerde kendisiyle röportaj yapılan bir Mardinli şöyle diyordu. “Biz, kentimizin bu tür (eşcinsellikle ilgili) konferanslarla anılmasını istemiyoruz.
Ben de hemen içimden ona “ne oldu şimdi, sen kentinin eşcinsellikle anılmasını istemiyorum derken ve bu konuda aslanlar gibi tepkini koyarken bu tepkinle en alasından kentin  tam anlamıyla “yobazlık”la anılmasına vesile oldun. İyi mi yaptın ey Mardinli kardeşim. Şimdi gel bunu tartışalım biraz, dedim.
Nedir bu  ilk ve ortaçağ kafası. Bu düşünce, “yobazlık” değilse nedir?
Bu düşünce, işte yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım “yobaz” kelimesinin dinle  filan alakası olmayan bir kavram olduğunu anlatmaktadır. Bu düşünce, kelimenin tam anlamıyla “yobazlık”tır.”
Nedir eşcinsellik? Bu çağda hala eşcinselliği ve eşcinselleri öcü gibi gören; onları yok edilmesi gereken birer ucube olarak gören kafalar neyin kafasıdır.
Vikipedi (http://tr.wikipedia.org/wiki/E%C5%9Fcinsellik) internet ansiklopedisinde eşcinsellik, “kişiyi ağırlıklı olarak ya da tümüyle kendisiyle aynı cinsiyette olan kişilere karşı romantik ya da cinsel çekim yaşamaya yönlendiren kalıcı kişisel nitelik” olarak ifade edilmektedir. Aynı zamanda bu, kişinin kimliğini ve bu yönelimleri paylaşan diğer kişilerden oluşan topluluğa olan üyeliğini de tanımlar.
Eşcinsellik, heteroseksüellik ve biseksüellikle birlikte heteroseksüel-eşcinsel spektrumundaki üç ana cinsel yönelimden biridir.
İnsanların neden özel bir cinsel yönelim geliştirdiği konusunda bilim adamlarının ortak bir görüşü yoktur. Cinsel yönelimin kökeni konusunda genetik faktörler, erken rahim ortamı ya da ikisinin kombinasyonuna işaret eden biyolojik teoriler uzmanlar tarafından daha çok benimsenmiştir. AİLENİN YETİŞTİRME ŞEKLİNİN YA DA ERKEN ÇOCUKLUK DENEYİMLERİNİN CİNSEL YÖNELİMİ ETKİLEDİĞİNE DAİR GÜÇLÜ BİR KANIT YOKTUR. Şeklinde açıklanmıştır.
Ayrıca Vikipedi’nin aynı sayfasında eşcinselliğin nedenleri konusunda bilimsel açıklamalara yer verilmiştir. Sayfada, biyolojik nedenlerin yanısıra başkaca faktörlerin de insanların neden eşcinsel yönelimlerde bulunduğunu açıklayan bilgiler yer almaktadır. İlgi duyan Vikipedi’nin bu sayfasından ayrıntılarını okuyabilir. Ben bunlardan sadece biyolojik faktörlere burada yer vererek okuyucumun dikkatini çekmek istiyorum.

Biyolojik faktörler

Araştırmacılar, cinsel yönelimin gelişiminde genlerin, doğum öncesi hormonların ve beyin yapısının etkili olabileceği yönünde  birkaç biyolojik faktör tanımlamıştır.
Bilim adamları cinsel yönelimin tek bir faktör tarafından belirlenmediğine, genetik, hormonal ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu olduğuna ve biyolojik faktörlerin genetik faktörlerle erken rahim ortamının kompleks etkileşimiyle bağlantılı olduğuna inanmış, biyolojik teorileri daha çok benimsemiştir. Bilim adamları cinsel yönelimin bir seçim olmadığına inanmaktadır. Kişi heteroseksüel, eşcinsel, biseksüel ya da aseksüel olmayı kendisi seçmemektedir. Erken çocukluk deneyimlerinin, ailenin yetiştirme şeklinin, cinsel tacize uğramanın ya da yaşanan kötü olayların cinsel yönelime etki ettiğine dair önemli bir kanıt yoktur.
Konu bilimsel yönden bu kadar  tartışmalı ve eşcinsellerin cinsel yönelimlerinin onların özgür seçimlerinin sonucu olmadığı belli iken, şimdi sen kalk, Mardin Artuklu Üniversitesinin bu konuda düzenlediği bir konferansa tepki koy.
Aradığımı, yani “yobazlığın” tanımını bulmuştum. Daha doğrusu, yobazlığın tanımlanamaz, ancak bir olayla kaşılaşıldığında “aha” yobazlık budur işte, denilecek bir kavram olduğunu anlamıştım.
Hepimiz,  ben sen onlar eşcinsel olabiliriz. Ancak hepimiz, sen, ben, onlar “yobaz”  olamayız. Olmamalıyız. Eşcinselliğin maalesef ilacı yok, tedavisi yok. Ama “yobazlığın” ilacı var. Tedavisi var. Olaylara şüpheyle yaklaşmak, peşin hükümlü olmamak, nedenlerini araştırmak, bunun için okumak ve araştırmak, yobazlığın panzehiridir.
Bilim adamlarına ve sanatçılara bu konuda çok ağır sorumluluklar düşmektedir. Ancak toplumda “yobaz” diye tarif ettiğimiz kişiler karşısında, bu gibi “tabu” sayılan konuları tartışmak bile kolay değil.
Metin Kaçan’ın “Ağır Roman”isimli romanı ve  bu romandan uyarlanarak Mustafa Altıoklar’ın çektiği, başrollerde Okan Bayülgen, Müjde Ar, Mustafa Uğurlu, Savaş Dinçel, Küçük İskender ve Burak Sergen’in oynadığı aynı isimli film, eşcinselliği ve toplumun bu konuya bakışını çok çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır.
Şimdi sana tekrar soruyorum, Mardinli kardeşim. Sen ne yaptın, ne yapmak istiyorsun, neyin peşindesin.
Sen ilk ve ortaçağ karanlığının içinde kalma. Çık etrafına bir göz gezdir. Olaylara daha bilimsel, daha rasyonel bak ne olur. Geç aynanın karşısına, yukarıdan aşağı kendini süz.Ne görüyorsun. Ben sana söyliyeyim. Sen de eşcinsel olabilirdin. Belki senin çocuğun… Ben de, biz de, onlar da…Görüyorsun oluyorlar da. O zaman ne yapacaktın, ne yapacaktık…
Kendi çocuğumuzu, elinde olmayan nedenlerden dolayı yöneldiği bu tercihi nedeniyle kalkıp vuracak mıydık?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESERRET MART 2021

     Bu sayıda Özay Gönlüm'ün bilinmeyen yönleriyle yaşam öyküsünü ve kendisiyle özdeşleşmiş Umman Nine'nin mektuplarından birini ok...