Uzun zamandan beri “yobaz” kelimesinin tarifini
yapmak istiyordum. Bazı “dinci”
arkadaşlarımla yaptığım fikir alışverişlerinde “yobaz” kelimesini
kullandığımda hemen üstlerine alınıyorlardı.
Ben de bundan büyük üzüntü duyuyordum. Dinciliğin “yobazlık”la alakalı bir
kavram olmadığını anlatamıyordum. Burada, hemen “dinci” ve “dincilik” kavramlarına birkaç cümle ile
değindikten sona, hemen konumuza “yobazlık”
kavramına döneceğim.
“Dincilik” kavramı kelimenin aldığı “cik” ekinden
de anlaşılacağı gibi bir “mesleği” ifade
eder. Örneğin “kitapçılık” gibi. “Dinci” de bu mesleği icra eden kişilere
denir. Aynı kitapçılık örneğinde, bu mesleği icra edenlere “kitapçı” dendiği
gibi. Din soyut anlamda kişinin manevi varlığı içinde bir değerler bütünü
olduğu için bunun kitap gibi alınıp
satılması ne yazık ki imkansızdır. Ancak dinin her alanda örneğin ticaret gibi,
yardım toplama gibi, siyaset gibi alanlarda istismar edilmesi söz konusu
olabilmektedir. Yani din alınıp satılması mümkün olmayan bir değer olduğu için
bunun istismar edilmesi söz konusudur.
Kısaca biz, dini, kendi çıkarları için istismar ederek kullananlara “dinci”
diyoruz. Bunların “yobazlık”la alakaları yoktur. Bu kişiler açıkgöz ve fırsatçıdır.
Kişisel çıkarları uğruna yapamayacakları şey yok gibidir.
Şimdi de “dindar” kavramı üzerine biraz durmak
istiyorum. “Dindar” kavramı “dinci” kavramından çok farklı bir kavramdır. Her
iki kavramın “nesnesi” aynı olsa da “özneleri” farklıdır. Dindar kavramı daha çok dinini seven, ona
kalpten bağlı olan kişileri tanımlamak için kullanılır. Burada dinden “somut maddi çıkarlar” için yararlanmak
söz konusu değildir. Dindarlar, manevi dünyalarını zenginleştirmek amaç ve
düşüncesiyle dinlerine inanırlar ve o dinin gerektirdiği ibadetleri yapmaya
çalışırlar. Dine inanma konusunda gerçekten inanmışlık söz konusudur. Saftırlar,
hiçbir art niyet düşünmezler. Aynı bir futbol takımının “taraftarlığında”
olduğu gibi.
Burada yeri gelmişken dinci ile dindar arasındaki
bir farka daha dikkat çekmek istiyorum. Dinci,
istismar ettiği dine yürekten inanmaz. “Bakara” “makara” diye içinden,
hatta özel sohbetlerinde dinle dalga bile geçebilir. Ama dindar böyle değildir.
Dinine sıkıya bağlı olup, ona yürekten
inananır. Yine bu yazının sonuç bölümünde yer alması gereken bir hususa hemen burada değinmek ihtiyacı hissettim. Bir
dinci için hedef kitle “dindarlardır” Bir
hukuk kitabının yayınlanmasında hedef kitlenin avukatlar, hakimler gibi
hukukçuların seçilmesinde olduğu gibi.
Şimdi asıl konumuza gelelim. Nedir “yobazlık”
kavramı. TDK’nun sözlüğüne baktığımızda;
Yobazlık: a.
Yobaz olma
durumu, yobazca davranış: Halit'in bu sövüşlerini yobazlığına, kaba
sofuluğuna verdiler. -M. Ş. Esendal.
Yobaz: sf.
1. Dinde bağnazlığı
aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse): Bu memleketi
de dört buçuk yobaza bırakamayız. -A. Gündüz.
2. mec. Bir
düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse).
3. hlk. Kaba saba,
inceliksiz (kimse).
şeklinde kısmen “dinle”
ilişki kurularak tarif edildiğini görmekteyiz.
Bu
tariflerden hiçbir “yobazı” ve “yobazlığı” tam olarak tarif etmediği
kanaatindeyim. Bu yazıyı yazmamın asıl amacı da toplumda “yobaz” tanımlarının
çoğunun dinle yanlış olarak ilişkilendirildiğini
ortaya koymaktır.
Bugün
sabah haberlerinden Mardin Artuklu Üniversitesinde yapılmak istenen “eşcinsellikle”
ilgili bir konferansın, Mardin halkının ve yerel basının bir kısmının tepkisi
ile iptal edilmek zorunda kalındığını öğrendim. Aynı haberden az önce de
İstanbul’da, Beyoğlu semtinde bir evde beraber kalan iki eşcinsel kişinin
silahla vurularak öldürüldüğü haberi verilmişti. Televizyon, her iki haberi
artarda vermekle belliki bu soruna dikkat çekmek istemişti. İşte dedim. Bu
haberlerle, “yobazlığı” ve “yobaz”ın tanımını “din” olgusundan sıyırarak
anlatabilirdirim. Bu argümanı
kullanmalıydım.
Haberlerde
kendisiyle röportaj yapılan bir Mardinli şöyle diyordu. “Biz, kentimizin bu tür
(eşcinsellikle ilgili) konferanslarla anılmasını istemiyoruz.
Ben
de hemen içimden ona “ne oldu şimdi, sen kentinin eşcinsellikle anılmasını
istemiyorum derken ve bu konuda aslanlar gibi tepkini koyarken bu tepkinle en
alasından kentin tam anlamıyla “yobazlık”la
anılmasına vesile oldun. İyi mi yaptın ey Mardinli kardeşim. Şimdi gel bunu
tartışalım biraz, dedim.
Nedir
bu ilk ve ortaçağ kafası. Bu düşünce, “yobazlık”
değilse nedir?
Bu
düşünce, işte yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım “yobaz” kelimesinin
dinle filan alakası olmayan bir kavram
olduğunu anlatmaktadır. Bu düşünce, kelimenin tam anlamıyla “yobazlık”tır.”
Nedir
eşcinsellik? Bu çağda hala eşcinselliği ve eşcinselleri öcü gibi gören; onları
yok edilmesi gereken birer ucube olarak gören kafalar neyin kafasıdır.
Vikipedi
(http://tr.wikipedia.org/wiki/E%C5%9Fcinsellik)
internet ansiklopedisinde eşcinsellik, “kişiyi ağırlıklı olarak ya da tümüyle kendisiyle aynı cinsiyette
olan kişilere karşı romantik ya da cinsel çekim yaşamaya yönlendiren kalıcı
kişisel nitelik” olarak ifade edilmektedir. Aynı zamanda bu, kişinin kimliğini
ve bu yönelimleri paylaşan diğer kişilerden oluşan topluluğa olan üyeliğini de
tanımlar.
Eşcinsellik,
heteroseksüellik
ve biseksüellikle birlikte
heteroseksüel-eşcinsel spektrumundaki üç ana cinsel yönelimden biridir.
İnsanların
neden özel bir cinsel yönelim geliştirdiği konusunda bilim adamlarının ortak
bir görüşü yoktur. Cinsel yönelimin
kökeni konusunda genetik faktörler, erken rahim ortamı ya da ikisinin
kombinasyonuna işaret eden biyolojik teoriler uzmanlar tarafından daha çok
benimsenmiştir. AİLENİN YETİŞTİRME ŞEKLİNİN YA DA ERKEN ÇOCUKLUK DENEYİMLERİNİN
CİNSEL YÖNELİMİ ETKİLEDİĞİNE DAİR GÜÇLÜ BİR KANIT YOKTUR. Şeklinde açıklanmıştır.
Ayrıca
Vikipedi’nin aynı sayfasında eşcinselliğin nedenleri konusunda bilimsel açıklamalara
yer verilmiştir. Sayfada, biyolojik nedenlerin yanısıra başkaca faktörlerin de
insanların neden eşcinsel yönelimlerde bulunduğunu açıklayan bilgiler yer
almaktadır. İlgi duyan Vikipedi’nin bu sayfasından ayrıntılarını okuyabilir.
Ben bunlardan sadece biyolojik faktörlere burada yer vererek okuyucumun dikkatini
çekmek istiyorum.
Biyolojik faktörler
Araştırmacılar,
cinsel yönelimin gelişiminde genlerin, doğum
öncesi hormonların ve beyin yapısının etkili
olabileceği yönünde birkaç biyolojik
faktör tanımlamıştır.
Bilim
adamları cinsel yönelimin tek bir faktör tarafından belirlenmediğine, genetik,
hormonal ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu olduğuna ve biyolojik
faktörlerin genetik faktörlerle erken rahim ortamının kompleks etkileşimiyle
bağlantılı olduğuna inanmış, biyolojik teorileri daha çok benimsemiştir. Bilim adamları cinsel yönelimin bir seçim
olmadığına inanmaktadır. Kişi heteroseksüel, eşcinsel, biseksüel ya da aseksüel
olmayı kendisi seçmemektedir. Erken
çocukluk deneyimlerinin, ailenin yetiştirme şeklinin, cinsel tacize uğramanın
ya da yaşanan kötü olayların cinsel yönelime etki ettiğine dair önemli bir
kanıt yoktur.
Konu
bilimsel yönden bu kadar tartışmalı ve
eşcinsellerin cinsel yönelimlerinin onların özgür seçimlerinin sonucu olmadığı
belli iken, şimdi sen kalk, Mardin Artuklu Üniversitesinin bu konuda
düzenlediği bir konferansa tepki koy.
Aradığımı,
yani “yobazlığın” tanımını bulmuştum. Daha doğrusu, yobazlığın tanımlanamaz,
ancak bir olayla kaşılaşıldığında “aha” yobazlık budur işte, denilecek bir
kavram olduğunu anlamıştım.
Hepimiz, ben sen onlar eşcinsel olabiliriz. Ancak hepimiz,
sen, ben, onlar “yobaz” olamayız. Olmamalıyız.
Eşcinselliğin maalesef ilacı yok, tedavisi yok. Ama “yobazlığın” ilacı var. Tedavisi
var. Olaylara şüpheyle yaklaşmak, peşin hükümlü olmamak, nedenlerini
araştırmak, bunun için okumak ve araştırmak, yobazlığın panzehiridir.
Bilim
adamlarına ve sanatçılara bu konuda çok ağır sorumluluklar düşmektedir. Ancak toplumda
“yobaz” diye tarif ettiğimiz kişiler karşısında, bu gibi “tabu” sayılan
konuları tartışmak bile kolay değil.
Metin Kaçan’ın “Ağır Roman”isimli romanı ve bu
romandan uyarlanarak Mustafa Altıoklar’ın çektiği, başrollerde Okan Bayülgen,
Müjde Ar,
Mustafa Uğurlu, Savaş Dinçel,
Küçük İskender ve Burak Sergen’in
oynadığı aynı isimli film, eşcinselliği ve toplumun bu konuya bakışını çok
çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır.
Şimdi
sana tekrar soruyorum, Mardinli kardeşim. Sen ne yaptın, ne yapmak istiyorsun,
neyin peşindesin.
Sen
ilk ve ortaçağ karanlığının içinde kalma. Çık etrafına bir göz gezdir. Olaylara
daha bilimsel, daha rasyonel bak ne olur. Geç aynanın karşısına, yukarıdan
aşağı kendini süz.Ne görüyorsun. Ben sana söyliyeyim. Sen de eşcinsel olabilirdin.
Belki senin çocuğun… Ben de, biz de, onlar da…Görüyorsun oluyorlar da. O zaman
ne yapacaktın, ne yapacaktık…
Kendi çocuğumuzu, elinde olmayan nedenlerden dolayı yöneldiği bu tercihi
nedeniyle kalkıp vuracak mıydık?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder