KUŞ CENNETİ ÇARDAK ACI GÖL
(Çardak Han-ı Abad Kervansarayı ve Kaklık Mağarası)
(Çardak Han-ı Abad Kervansarayı ve Kaklık Mağarası)
Facebook’tan,
PAKDOS’un, kuş cenneti Çardak Acıgöl’e hafta sonu bir gezi düzenlediğini
öğrenince, hemen geziyi organize eden Pakdos yöneticilerinden Sayın Av. Ali
Koyuncu’yu aradım.
“Ben de geliyorum” dedim.
![]() |
Av. Ali Koyuncu |
Uzun zamandır gitmeyi isteyip de bir türlü gidemediğim kuş
cennetinde flamingoları izleyip fotoğraflarını çekebilecektim.
Bir
gün önceden, bir alışveriş merkezindeki teknoloji mağazasından kendime basit
bir dürbün aldım. Fotoğraf makinemin ve video kameramın pillerini şarj ettim.
Yürüyüş çantamı tekrar tekrar kontrol ettim.
Her
şey tamamdı.
Çantamı
ve tripodumu sırtlayıp hareket noktamız olan Ulu cami önüne vardığımda benden önce gelen bir arkadaşımla
karşılaştım. Ardından yerel bir TV kanalı olan DEHA TV’den bir kameraman
arkadaş da geldi. Çok geçmeden yürüyüşe
katılacak olanlar toplandı.
Yolda
kahvaltı için alınan simitlerle, öğle
yemeği olarak düşünülen sucuk ekmekler de bagajlara yüklendikten sonra hep
birlikte minibüslere doluştuk.
Hades |
Yürüyüşe katılanlar çocuklarını da getirmişti. Pakdos
başkanı Sayın Av. Yurdahan Özhan’ın köpeği HADES ile birlikte sayımız yetmişe yakındı.
Hades
en önde şoför koltuğunun yanında, bizler arka koltuklarda yola çıktık.
Hareket
etmeden önce yürüyüş lideri Ali Koyuncu,
yolumuz üzerinde bulunan Kaklık mağarasına da uğrayacağımız söyleyince
şaşırdım. Ben bunca senedir Denizli’de yaşayan biri olarak Kaklık mağarasını
görmemiştim. Benim için memnuniyet
verici bir sürpriz oldu.
Kaklık Çivril yol ayrımına gelmeden birkaç yüz metre
beriden Denizli Çimento fabrikasının da bulunduğu yere giden yola saptık. Bu
yol aynı zamanda Kaklık mağarasına da gidiyordu. 5-6 Km sonra Kaklık
mağarasındaydık.
Kaklık Mağarası, damlataşı,
sarkıtları ve dikitleriyle Pamukkale’de bulunan travertenlere benziyordu.
Traverten basamakları ile küçük bir Pamukkale’ydi. Mağara içerisinde bol
miktarda berrak, renksiz ve kükürt kokulu termal su bulunmaktaydı. Suyun, bazı
cilt hastalıklarına iyi geldiği biliniyordu. Ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler
Denizli Valiliğinin web sayfasına bakabilirler.
Kaklık Mağarası travertenler |
Mağarada
bol bol resim çekip kükürt kokusunun o malum kokusunu da içimize çektikten sonra
mutlu ve bahtiyar mağaradan ayrıldık. Sıra,
simitle yapacağımız kahvaltıya gelmişti. Çocuklar da acıkmış,
mızırdanmaya başlamışlardı.
Daha
önceden kahvaltı için anlaşılan Ender isimli petrol istasyonunda durduk. İstasyonun lokanta kısmında kahvaltımızı
yapıp ihtiyaçlarımızı giderdikten sonra kuş cennetine gitmek için tekrar yola
koyulduk.
Çardak
ilçe merkezinin içinden Gemiş kasabası yoluna girdiğimizde solumuzda bizi Acı
göl içinde sodyum sülfat tesislerinde işlenmek için biriktirilen beyaz kimyasal madde yığınları karşıladı.
Gölün bu yakası, kimyasal maddelerin
elde edilmesi için parsel parsel büyük buharlaştırma havuzlarına bölünmüştü.
Acı Göl |
Gölden
çıkarılan tuz, potasyum, sodyum ve sülfat gibi maddeler göl kenarında kurulan
tesisler tarafından işlenmekteydi. Elde edilen sodyum sülfat; kağıt, cam ve
tekstil gibi değişik sektörlerde kullanılıyordu.
Gemiş
kasabasının içinden geçtik. Flamingoları gözleyebileceğimiz yere doğru gitmek
üzere kasaba çıkışında minibüslerden indik. Araçlardan indiğimiz yer, gözetleme
kulesine yaklaşık 7-8 km. bir uzaklıktaydı.
Aslında gözetleme kulesinin bulunduğu yere kadar yol asfalt
kaplıydı. Araçlarla da gidebilirdik. Ancak
biz yürümeyi tercih ettik.
Gözetleme
kulesine ulaşıncaya kadar yolda çocuklar, köpeğimiz Hades’le birlikte çok güzel
oynadılar. Bazen çocuklar Hades’i, bazen de Hades çocukları geçiyordu. Bir
müddet sonra çocukların “anne ben yoruldum” seslerine Hades’in dili bir karış
dışarıda sıklıkla nefes alıp verme sesleri karışmıştı.
![]() |
Acı Göl kuş gözetleme kulesi |
Gözetleme
kulesine vardığımızda gözlerimiz gölde flamingoları aradı. Flamingolar gölün
ortalarında, bulunduğumuz noktaya oldukça uzaktı. Kuşları buradan
izleyemeyeceğimizi anlayınca, gözetleme
kulesinde güzel bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra onları daha rahat izleyebileceğimiz
bir noktaya doğru biraz daha yürüdük.
Acı Göl |
Az
gittik uz gittik derken sonunda göl kıyısında bir su kaynağının başında kalmaya
karar verdik. Bu noktadan uzaktan da olsa flamingoları gözleyebilecek, hem de burada öğle yemeği için düşünülen sucuk ekmek partisini yapabilecektik.
Yürüyüş
liderimiz hemen yüksekçe bir yere yanında getirdiği teleskobu kurdu. Daha teleskop kurulurken çocuklar
flamingoları görebilmek için sıraya girmişti.
Kafiledeki insanlardan bazılar da benim gibi yanlarında getirdikleri
dürbün ve fotoğraf makinesi ile flamingoları izlemeye giriştiler.
Teleskopla flamingo seyri |
Ancak
kuşların bulunduğu alan yine de çok uzaktı. Teleskop bile ayrıntılı bir görüş sağlayamadı.
Ben de çok çabalamama rağmen bir tek
kuşun dahi fotoğrafını çekemedim. Bu yazıma koyduğum fotoğrafı ise bizimle birlikte
yürüyüş katılan Arda Aydoğmuş isimli genç bir arkadaşımdan aldım. Kendisine
buradan teşekkür ediyorum.
![]() |
Flamingolar |
Acı
göl, kapalı bir havzadır. Kendisini besleyen ciddi bir su kaynağı yoktur. Her yıl
buharlaşma yoluyla göl kurumaya doğru gitmektedir. Kuraklığın ve göl kıyısına
kurulu sodyum sülfat tesislerinin varlığı gölde barınan kuş türlerini tehdit
etmektedir. Yurdun değişik yerlerinden gelen avcıların kaçak avlanmaları da
ayrı bir tehdit olarak kuşların türlerinin hızla yok olmasına neden olmaktadır.
Şu ana kadar gölde yaşayan ya da geçici olarak konaklayan yirmi türe ait
176 kuş çeşidinin varlığı söylenmektedir. Bu
nedenle Acıgöl B sınıfı sulak alan olarak korunmaya alınmıştır.
Yürüyüşe
katılanlardan bir kısmı bir yandan kuşları gözetlemeye çalışırken bir kısmı da sucukları
kızartmak için işe koyulmuşlardı. Tavalardan sucuk kokusu çıkmaya başladığında
herkesten önce Hades kokuyu almış havlamaya başlamıştı. Hades’in haber
vermesiyle çoluk çocuk hepimiz sucukların kızartıldığı tavaların başına üşüştük. 7-8 km.lik bir yürüyüşten sonra karınlar
doyunca herkese bir rehavet bastı. “Karnımız doydu, gözümüz yolda” muhabbetleri
yapılmaya başlandı.
Piknik
yaptığımız alana yayılan çöplerimizi güzelce topladıktan sonra geri dönmek
üzere tekrar minibüslere doluştuk. Minibüsün sarsıntısıyla birlikte çocuklardan
bazıları annelerinin kucağında tatlı bir uykuya dalmıştı.
Yolda
Ali koyuncu ikinci sürprizini yaptı. Dönüşte, yolumuz üstünde bulunan tarihi
bir kervansarayı da ziyaret edecektik. Çardak Han-ı Abad Kervansarayı isimli bu
han Çardak ilçe merkezinin içerisinde kalmış,
diğerleri gibi kervan yolu üzerinde kervanların konaklama yeri olarak
yapılmıştı. Han'i Âbâd kervansarayının kitabesinden Anadolu Selçuklu Sultanı
Alaaddin Keykubat tarafından 1230 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Çardak
ovasına verilen “Hambat ovası” isminin de buradan geldiği söylenebilir. Ayrıntılı
bilgi internet ortamında bol miktarda var. İsteyen okuyucularım Google’dan
aratarak öğrenebilir.
Çardak Han-ı Abad Kervansarayı |
Kervansaray’a
vardığımızda yapının çok kötü olmadığını, az bir çabayla restore
edilebileceğini düşündüm.
Ali
beyin kervansaray hakkındaki açıklamalarını dinledikten ve epeyi bir fotoğraf
çektikten sonra Denizli’ye dönmek üzere yola koyulduğumuzda herkesin gözünde
yorgun ama güzel geçen bir günün mutluluğu okunuyordu.
![]() |
Çardak Han-ı Abad Kervansarayı |
Minibüste
koltuğuma oturduğumda beni de tatlı bir uyku bastırdı. Motorun gürültüsüne karışan yolcuların sesinde
kendimi yeni bir gezinin başlangıcında zannettim.
Dalmışım.
Yeni
bir gezide buluşmak ümidiyle hoşçakalın. 25/01/2015 DENİZLİ