ENFLASYON
Sayın Erkin Şahinöz’ün Kripto Arena’da yazdığı “Enflasyon
ve Risk, Sebep; Faiz Sonuçtur” isimli yazısından faydalanarak yazdığım önceki
makalemde ben de özet olarak “Enflasyon
sebep, faiz sonuçtur” demiş ve Merkez
bankalarına emir/talimat vererek faizin düşmeyeceğini belirtmiştim. Bu makalemde faizi
belirleyen ana unsurlardan enflasyonun nasıl oluştuğunu anlatmaya çalışacağım.
FİYAT:
Enflasyonu açıklamadan önce bazı kavramları kısaca
açıklamak gerekir ki enflasyonu daha iyi anlayabilelim. Bu kavramlardan birisi
“FİYAT” dır. Fiyat pazarda oluşur.
PAZAR/PİYASA:
Alıcı ve satıcıların alışveriş yapmak amacıyla (karşılıklı)
bir arada olduğu ortamlara pazar
diyoruz. Pazarların piyasa, market,
borsa, sebze meyve hali gibi isimlerle
anıldığını da belirtelim. Mal pazarı/piyasaları
olduğu gibi hizmet piyasaları da vardır.
Hizmet sektörü çok çeşitli olmasına rağmen temelde insan hizmetine
(emeğine) dayanır. Bu nedenle emek piyasasına eskiden “amele pazarı” denirdi. Şimdi “işgücü (emek) piyasası”
deniyor.
ALICI-SATICI:
Hangi pazar olursa olsun ister küçük bir bakkal dükkanında,
isterse uluslararası ölçekte sanal bir döviz piyasasında olsun iki tür insan
vardır. Alıcılar ve satıcılar. Semt pazarında da domates satan manav “satıcı”;
domates almak isteyenler de “alıcı”dır. Hepimiz zaman zaman bazen
satıcı, bazen de alıcı oluruz. Örneğin
semt pazarında “alıcı” olan işçiler, işgücü piyasasında “satıcı”dır.
ARZ/TALEP:
Piyasalarda satıcılar tarafından pazara getirilen/sunulan
mal ve hizmetlerin toplamına “arz”, bu mal ve hizmetleri satın almak isteyen
alıcıların toplamına da “talep” diyoruz. Örneğin bir semt pazarındaki
manavların tümünün o gün pazara getirdikleri domateslerin toplamına “domates
arzı”; domates müşterilerinin almak istediği toplam domates miktarına da
“talep” diyoruz.
FİYAT
NASIL OLUŞYOR:
Yine domates örneğinden devam edelim. Bildiğiniz gibi
pazarlarda domatesin manavlar tarafından belirlenip etiketlenen bir fiyatı
vardır. Manav bu etiketi koymakla “ben bu fiyattan isteyen müşteriye domates
satarım” demektedir.
Manavın etiketlediği
fiyattan o mala müşteri çıkabilir de çıkmayabilir de. Bu, o gün pazardaki
domates miktarına (arz) ve müşterilerin istek miktarına (talep) bağlı olarak değişir. Pazarlıklar sonucu öyle bir an gelir ki
manavın satmaya, müşterinin de almaya
razı olduğu bir fiyat oluşur ve alış veriş başlar. İşte alışverişin gerçekleştiği anda oluşan değer o malın
fiyatını oluşturur. (Bu bazen etiket fiyatı ya da daha aşağısı olabilir)
ENFLASYON:
Gelelim makalemizin konusu olan enflasyona. Enflasyona
kısaca iki tarih arasındaki mal ve hizmetlerin fiyatındaki artış diyebiliriz. Genellikle aylık ve yıllık olarak ölçülür ve
yüzde (%) olarak değerlendirilir. Örneğin 2018
yılında yıllık enflasyon TÜİK’e göre %20,30 olarak gerçekleşmiştir. Bu, 1 Ocak 2018 tarihinde 100 TL. olan bir malın
fiyatının yıl sonunda 120,30 TL’ye çıkmasını ifade etmektedir.
FİYATLAR
NEDEN ARTAR (YA DA AZALIR):
Fiyatların arz ve talebe bağlı olarak piyasalarda
oluştuğunu ve arzın talepten fazla
olması halinde fiyatın düştüğünü; az
olması halinde ise fiyatların arttığını gördük.
Yani fiyatın artması için
üretimin (mal arzının) azalması/sabit kalması ya da talebin artması gereklidir.
ENFLASYON
ÇEŞİTLERİ:
Fiyatlar temelde arz talep dengesine bağlı olarak aynı
mantıkla artar (azalır.) Burada fiyatların azalmasına değil artmasına “enflasyon”
dediğimizi hatırlatayım. Ancak biz bu artışın arz yönündeki artmasına “maliyet
enflasyonu”; talep yönündeki artmasına ise “talep enflasyonu” diyoruz.
MALİYET
ENFLASYONU:
Tüketicilerin sayı ve alım güçlerinin aynı kaldığı bir
zaman diliminde üretimin azalmasının en önemli nedeni o malın üretilmesinde
kullanılan üretim araçlarının (girdi) fiyatlarında oluşan artıştır. Örneğin
dövizdeki her artış petrolün dolayısıyla petrol türevlerinin ve enerji/nakliye
ücretlerinden oluşan girdilerin fiyatlarını artıracaktır. Girdi fiyatlarının artmasından
kaynaklı fiyat artışlarına maliyet (üretici) enflasyonu diyoruz. Maliyetlerin
piyasa fiyatlarına ulaştığı ya da üzerine çıktığını gören üreticiler kar
edemeyeceklerini düşündükleri için o malı üretmekten vazgeçerler. Dolayısıyla piyasaya daha az mal girer ve
pazarda fiyat yükselir. Sonuçta üretici enflasyonu ve dolayısıyla tüketici enflasyonu artmış
olur.
TALEP
ENFLASYONU:
Aynı şekilde üretimin miktar ve maliyetinin aynı kaldığı
ve bir zaman diliminde tüketicilerin sayısında ve alım güçlerinde bir artış meydana gelirse örneğin tüketicilerin
gelirlerinin artması ve bunu harcamaya
yöneltmesi halinde talep artacağı için mal ve hizmetlerin de fiyatı artacaktır.
Biz buna talep (tüketici) enflasyonu diyoruz. Faiz oranlarındaki ve döviz
fiyatlarındaki düşüklük de tüketicilerin alım güçlerini dolayısıyla enflasyonu
artırdığından az önce söz ettik.
FİYATIN
DENGELENMESİ:
Fiyat üreticilerin
üretim araçlarındaki olanaklarına ve tüketicilerin elde ettikleri gelirlere
bağlı olarak bir noktada dengelenir. Eğer bir mala talep fazla ise üreticiler
hemen harekete geçerek o malı üretmeye başlayacaklardır. Bu üretim, talebi
karşılayıncaya kadar devam edecek ve talep başa baş noktada karşılandığında (denge noktası) üretici
daha fazla mal üretmeyecektir.
Tabi ki serbest bir piyasada işler hep böyle gitmez. İşin
içine beklentiler ve daha bir sürü unsur girer ve hem üreticilerin hem de
tüketicilerin üretme/tüketme yönündeki kararlarını etkiler.
FİYATIN
OLUŞUMUNA ETKİ EDEN ÜÇ ÖNEMLİ UNSUR:
ENFLASYON-
FAİZ VE DÖVİZ
ENFLASYONUN
ENFLASYONA ETKİSİ (YAPIŞIKLIK ETKİSİ)
En önemli kısma geldik.
Önce enflasyonla başlayalım.
Üreticiler ürettikleri mallara
gelecek yılda ne kadar enflasyon beklentisi varsa o oranda zam yaparlar. İşin
talep yönündeki alıcılarda da ileride fiyatların artacağı beklentisi varsa ileride tüketecekleri mal ve hizmetleri bugünden
almaya yönelirler. Bu zamlar (fiyat artışları-enflasyon), maliyetle ya da güncel
taleple ilgili değil, beklentiyle ilgilidir. Biz buna “enflasyonun yapışıklığı”
(deyim Ege Cansen’e aittir.) adını veriyoruz.
Yani her türlü enflasyon beklentisi yeni enflasyonlara yol açar.
FAİZ:
Paranın (sermayenin) fiyatıdır. Para piyasalarında
oluşur. Önceki makalede faizin enflasyona bağlı olarak değiştiğini yani faizi
belirleyen ana unsurlardan birinin enflasyon olduğunu belirtmiştik. Bazı ayrık
hallerde ve geçici olarak faizler de enflasyonun artmasına ve azalmasına
dolaylı olarak etki ederler. Faizler yüksek iken yatırımlar göreceli olarak
durur. İnsanlar tasarruflarını tüketime yöneltmek yerine bankalara (faize) yöneltirler.
Yani para harcamaktan kaçınırlar. Öte taraftan yüksek kredi maliyetleri yatırımları
(arz) azaltır. Bu durumda enflasyon özellikle otomobil ve konut gibi mallara talebi düşüreceğinden bu tür mallarda
göreceli olarak fiyatlar düşer; zorunlu
tüketim mallarında ise artma eğilimi gösterir. Günümüzde konut fiyatlarındaki
düşüşe rağmen gıda fiyatlarındaki artış bunun en açık örneğidir. Düşük
faizlerde ise tüketiciler ve üreticiler kredi desteği ile üretim ve tüketimlerini artırırlar. Üretimin artması
birlikte büyümeyi getirir. Ancak burada düşük faiz ile alınan kredilerin nereye
harcandığı önem arzetmektedir. Eğer
kaynaklar üretime değil de yol, köprü, konut gibi katma değer yaratmayan sektörlere
ve tüketime harcanırsa bir müddet sonra alınan krediler çevrilemez olur. Yine bizim
gibi tasarruf fakiri olan ve kredi için dış kaynağa yani dövize ihtiyacı olan
ülkelerde bir süre sonra döviz fiyatları da artmaya başlar. Döviz
fiyatlarındaki artış ise aşağıda açıkladığımız gibi enflasyonun doğrudan
artmasına sebep olur.
DÖVİZİN
ENFLAYONA ETKİSİ İSE DOĞRUDANDIR:
Üretim ve tüketim dış kaynakla yani dövizle yapılıyorsa,
bir başka anlatımla ülkenin iç tasarrufları üretim ve tüketimi karşılamıyor, bu
açık dış kaynak (döviz) kullanılarak
kapatılıyorsa bir müddet sonra ülkenin döviz girdisi dışarıda alınan malların karşılığını
ve borçlarını ödeyemez olur. Hele bir de alınan dış borçlar özellikle döviz
kazandırıcı üretime değil de tüketime ve otomobil, yol, köprü konut gibi
mallara yatırılıyorsa döviz fiyatlarında
artış kaçınılmaz olur. Döviz
fiyatlarındaki artış ise bir süre sonra hem üretici hem de tüketici
fiyatlarının artmasına neden olur.
Döviz bildiğiniz gibi yabancı ülke parasına verilen
addır. Dünyada uluslar arası ticarette geçerli genel kabul gören döviz ise ABD
dolarıdır. Dövizin fiyatı da her mal ve değerin fiyatı gibi piyasada (döviz
piyasasında) belirlenir. Özet olarak dışarıya sattığınız mal, dışarıdan satın
aldığınızdan az ise döviz fiyatları artacaktır. Ayrıca alınan nakit (borçların)
miktarındaki artış da döviz fiyatlarını
artıracaktır. Döviz fiyatlarının artması dövizle dışarıda satın aldığımız
özellikle petrol ve türevleri ile nakliye ücretlerini artıracak ve bu üretici
ve tüketici fiyatlarına yansıyacaktır.
SONUÇ:
Bugünkü iktidarın yapmak istediği faizleri düşük tutarak
büyümeyi sağlamaktır. Ancak bu, kredi kaynaklarının büyüklüğü ve faizler ile
doğrudan ilgilidir. Kredi kaynakları diğer bütün kaynaklarda olduğu gibi
sınırsız değildir. Hele büyüme dış kaynağa bağlı yapıldığında bir süre sonra
tıkanır. Geçmişte yani AKP iktidarının ilk yıllarında gelişmiş ülkelerde
yaşanan finans krizi sonucu faizlerdeki düşüş, bu ülkelerdeki tasarrufları,
daha yüksek faiz veren bizim gibi gelişmekte olan ülkelere kaydırdı. Ayrıca o
dönemde AKP, Avrupa Birliği üyeliği gibi
yüksek demokrasi standartlarına ulaşmak için iç ve dış kamuoyuna güven vermiş
ve bunun sonucu dış kaynaklı PARA BOLLUĞU yaşanmıştı. Ancak bugün AKP
iktidarının geldiği siyasi noktada yabancı kaynaklara ulaşma eskisi gibi
mümkün değildir. Dolayısıyla geçmişte
yaşanan para bolluğu ve iktidara güven kaybolmuştur. Bugün gelinen krizin
sebebi de budur. İktidar faizleri indirmekle yeniden büyümeyi ve refahı
artırabileceğini sanmaktadır. Ancak bu sadece faizleri indirmekle mümkün
olmayacaktır. Yani emirle faizler indirilmekle ne faizler ne de enflasyon iner.
Ne zaman güven ve istikrar sağlanır,
buna bağlı olarak iç tasarruflar
artar, dış kaynak bulunur işte o zaman üretim artarak enflasyon ve dolayısıyla
faizler de düşer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder