26 Mart 2020 Perşembe


FELSEFE NEDİR?
(Değer Felsefesi)

Felsefe Nedir?

Felsefe çocukça bir şeydir. Çocuk, çevresindeki nesne ve olayları nasıl sorguluyor ve öğrenmeye çalışıyorsa filozoflar da varlığa, hayata ve daha bir çok konuya ilişkin sorular sorar ve sorulara düşünme yöntemlerini kullanarak cevaplar arar.
Felsefe kısaca  sorma ve cevap arama eyleminin adıdır.
Kelime Anlamı:
Türk Dil kurumu’na göre “Felsefe” varlığın ve bilginin bilimsel araştırılmasıdır.
Bir başka deyişle “var olanların varlığı, kaynağı, anlamı ve nedeni üzerine düşünme ve bilginin bilimsel olarak araştırılması” felsefenin konusunu oluşturmaktadır.
Kısaca düşünce yöntemleri ile olay ve varlıkların varoluş ve niteliklerini açıklama, bilgi üretmedir.
Felsefe, insan yaşamını ve dünyayı, insan aklıyla açıklamaya çalışan bir düşünsel etkinliktir.
Kökeni:
Kelime, antik Yunancadan Arapçaya, oradan da Türkçeye geçmiştir.
Kelimenin Yunanca aslı “philosophia” dır.
Ancak felsefenin amacı sadece kuramsal bilgi elde etmek değil, aynı zamanda akıllıca davranmak, erdemli olmak, aşırılıklardan kaçınmak, doğru davranışlarda bulunmamızı sağlamak ve ahlaklı yaşamanın yollarını da öğretmektir.  
Nitekim felsefenin ilk ortaya çıktığı yer sayılan antik Yunan’da bilgi ile ahlak arasında kurulan sıkı bir ilişki vardır. 
Yani felsefe, sağlam bilgiler edinme çabası kadar; doğru, mutlu ve ahlaklı yaşama çabasıdır da aynı zamanda.

FİLOZOF NEDİR, KİMDİR?

 Filozof, mutlak doğruları bildiğini, onlara tam olarak ulaştığını iddia eden kimse değil, aksine sürekli olarak bilgiyi arayan, ona ulaşmak isteyen kimsedir.
Filozofun beyninde kuşku ve şüphe vardır
Bu anlamda filozofu; edindiği bilgileri yetersiz/şüpheli bulan, sürekli soru soran ve bu sorulara düşünme yöntemlerini kullanarak cevap arayan bir kimse olarak tanımlayabiliriz.
Soru ve cevapların sonsuzluğu göz önünde tutulduğunda felsefe bir hedefe ulaşmış olmaktan ziyade bir süreç, yani “yolda olmak” tır.
Dolayısıyla felsefede soru sormak ve sorgulamak, o soruya kesin bir cevap bulmaktan çok daha önemlidir.

FELSEFE HANGİ KONULARLA İLGİLENİR?

Peki, felsefe ne tür sorular sorar? Neye cevap arar?
Felsefe, her konuyla ilgilenir.  Her şey hakkında soru sorar, sorulara cevap arar.
Felsefe, ilgilendiği konular kapsamında siyasete, sosyolojiye, edebiyata, hatta matematiğe ve doğa bilimlerine yol göstermiş, büyük katkılar yapmıştır.
Örneğin kürtaj, idam cezası, çevrecilik, işkence gibi bugünün dünyasında tartışılan birçok önemli tartışma konusu kökenini felsefeden almıştır.
Felsefe ve bilim arasında da çok yakın bir ilişki bulunur.
Felsefe kendisi bir bilim olmamasına rağmen sorduğu sorulara verdiği cevaplarla bütün bilimlere temel olmuştur.
Bir anlamda felsefe tüm bilimlerin anası sayılır. Örneğin fen bilimleri dediğimiz bilimlerin kökeni büyük ölçüde “doğa felsefesi” dediğimiz felsefe türüne dayanırken; birçok sosyal bilim alanının temelinde de felsefe yatar.

DEĞER FELSEFESİ
Her şeyin, felsefenin konusu olabileceğini yukarıda söyledik. Ama genel bir sınıflandırma yapacak olursak bilim felsefesi, ahlak felsefesi (etik), sanat felsefesi (estetik), değer felsefesi gibi konular en çok tartışılan felsefe konuları olmuştur.
Biz bu makalede “değer” felsefesini ele alacağız. Yani değer nedir sorusuna cevap arayacağız.
Türk Dil Kurumu’na göre çeşitli değer tanımları yapılmıştır. Ancak bunlardan en önemlisi “yararlı nitelikleri olan nesne/insan”  şeklinde  yapılan “değer” tanımıdır.
Görüldüğü gibi değer kavramı bir nesne ya da bir insan üzerinden tanımlanmaya çalışılmıştır. Nesne/insan üzerinde tanımlanan kavram “FAYDA” kavramıdır. Buradan yola çıkarak “bir şey faydalı ise o değerlidir,” denilebilir.
Başka bir deyişle fayda eşittir değer de diyebiliriz.
O zaman “fayda” nedir bu kavramı da biraz incelemek gerekir.
Biz neye faydalı, neye  faydasız diyoruz.
Buna kısaca insan yaşamını kolaylaştıran ya da  ona haz veren insan, eşya, olay, etkinliktir, diyebiliriz.
Yukarıda değinildiği gibi toplumsal yaşam içerisinde aşağıdaki alanlarda farklı değer sistemleri  ortaya çıkmıştır. Ekonomi alanında “maddî” değer sistemi, sanatsal etkinlikler ve ürünler alanında “estetik” değer sistemi ve insan davranışları alanında “ahlaki (etik)” değer sistemi gibi alanları sayabiliriz.
Biz bu alanlarda yaratılan değerleri nasıl tanımlıyoruz. Nasıl ölçüyoruz. Biraz da buna bakalım

YARGI
Yargı, bir kişi, bir toplum, bir olay ya da bir nesne hakkında “değerin varlığı, yokluğu ya da azlığı çokluğu yönünden bir düşünceye sahip olmaktır.
ÖNYARGI (Subjektif Değer Yargısı):
Önyargı ise bir kişi, bir toplum, bir olay ya da bir nesne hakkında herhangi bir araştırma ve inceleme yapmadan yüzeysel ve anlık edinilen bilgilerden ya da 3. kişilerden duyulan duyumlardan yola çıkılarak o kişi, toplum, olay ya da nesne hakkında “değer” yönünden bir düşünceye sahip olmaktır.
Önyargının oluşmasında kişinin daha önce çocukluğundan bu yana içinde yaşadığı toplumun ürettiği her şey ama her şey etkilidir. Bu her şeyin içinde başarılarımız karşısında aldığımız övgüler, başarısızlıklarımız karşısında duyduğumuz yergiler, aşağılamalar, şiddet vs. gibi her şey vardır.
Önyargı adından da anlaşılacağı gibi bir yargı, yani sonuç bildiren bir cümle içerir.
Yargılama:
Yargılama, bir davranışın, bir durumun  (bu davranış bir düşünce açıklaması da olabilir) bir başka değer yargısı ile eşleşmesi ya da eşleşmemesi ile kendini ortaya koyar. Örneğin bir resmin güzel ya da çirkin olduğunu söylemek, daha önceden resimler konusunda çocukluğumuzdan bu yana edindiğimiz güzel ve çirkin kavramlarıyla (değer yargılarıyla) eşleşip eşleşmemesine bağlı olarak değişir. Resim, edindiğimiz “güzel” kavramıyla eşleşmişse o resme biz “güzel” eşleşmemişse “çirkin” diyoruz. İşte zihnimizin yaptığı bu işleme “yargılama” diyoruz.
Bir kişi yaşamı boyunca içinde yaşadığı toplumdan edindiği bilgiler ışığında bir başkasının güzel dediğine çirkin; çirkin dediğine de güzel diyebilir ve bu yargısına bir değer ölçüsü de katabilir. Yani az çirkin, çok güzel vs. gibi değerler verebilir. 
Adalet mekanizması içinde de hakim bir yargıya (karara) varırken  örneğin bir kişinin suçlu olup olmadığına karar verirken bu kararı vermeden önce yargılama yapacak,  o kişinin davranışının ceza kanunda tarif edilen (bir değer yargısı olarak tanımlanan) suç tipi ile eşleşip eşleşmediğine bakacaktır. Eşleşmişse bu kişiyi suçlu ilan edip mahkum edecek, eşleşmemişse suçsuzluğunu belirtip beraat ettirecektir. Sonuçta hakim  yargılama sonucunda bir yargıya varacak ve bu yargı, karar olarak ortaya çıkacaktır.
Dikkat edilirse burada hakimin yargılama sırasında kullandığı kural da toplumsal (yasama organından yasa olarak çıkmış) bir önyargı sonucu oluşmuş  ve kişinin davranışı bu önyargılar karşısında değerlendirilmiştir.
Toplumsal önyargılar için örnek vermek gerekirse bazı toplumlarda çocuk yaşta evlilikler kabul görmekte iken bazı toplumlarda bu davranış suç teşkil etmekte ve cezalandırılmaktadır.
Kişisel bir önyargı ne kadar doğru! ya da yanlış! olabilir? Bu, kişinin önyargısının toplumsal önyargı ile ne derecede örtüşüp örtüşmediği ile ilgilidir. Toplumda genel kabul görmüş bir ön yargı ile örtüştüğü derecede kişisel ön yargı doğru ya da yanlış (güzel-çirkin vs) kabul edilecektir.
Ancak toplumun çoğunun değer yargısı nesnellikle bağdaşmayabilir. Bugün biyoloji ve psikoloji bilimi çocuk yaşta evliliği kabul etmemektedir. 
Yine tarihte Galile’nin “dünya dönüyor”  şeklindeki nesnel yargısı, o dönemin çoğunluğunun  değer yargıları karşısında yalnız kalmış ve Galile toplumdan dışlanmıştır. 
Görüldüğü gibi değer yargıları 2*2=4 eder gibi pozitif bilimlere ait olduğunda biz bu önermelere nesnel yargılar ya da “yasa” diyoruz. Örneğin fizikte yer çekimi yasası gibi.
NESNEL DEĞER YARGILARI:
Önyargılar konusunda bu anlatımlardan sonra akla şu soru gelecektir. Kişiden kişiye, toplumdan topluma, zamana ve mekana bağlı olarak değişmeyen, doğa bilimlerinde olduğu gibi nesnel nitelikte (yani kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmeyen) kişisel ya da toplumsal değer yargıları var mıdır?
Buna insanlığın geldiği bugünkü aşamada “evet” diye cevap veriyoruz. Davranış ve toplum bilimleri adını verdiğimiz bilim dallarında yapılan çalışmalarda kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmeyen değer yargılarına ulaşılmıştır.
Burada çokça görülen bir yanlışlamadan  söz etmek istiyorum. Sosyal bilimlerde sonuca etki eden değişkenlerin çokluğu ve hesap edilememesi sanki bu bilimlerde üretilen değer yargılarının  subjektif unsurlar içerdiği gibi bir sonuç ortaya koymaktadır.
Bu sonuç, değişkenlerin çokluğundan ve bazı değişkenlerin hesaplamalara dahil edilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Buradan şuraya varmak istiyorum.
Değişkenlerin çokluğu ve hesaplara dahil edilmemesinden ne anlıyoruz?
Bu noktada rahmetli Uğur Mumcu’nun “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” önermesine dikkat çekmek istiyorum.
Burada yukarıda değişken adını verdiğim şey “bilgi”dir. Biz bir şeyi değerlendirirken o şey ile ilgili hangi bilgilere sahibiz. Fizikte ya da matematikte bir problemi çözerken eldeki verilerden yola çıkarız. Bu verilerin bazıları sabit, bazıları değişken, bazıları bilinen, bazıları da bilinenlerden yola çıkılarak elde edilen verilerdir.
İşte bir kişiyi, bir toplumu değerlendirirken de biz bazı verilere sahip olmalıyız ki bu verileri yerli yerine koyarak doğru bir sonuca ulaşabilelim, doğru bir değerlendirmede bulunabilelim. Yani o kişi hakkında iyidir, kötüdür gibi bir değer yargısı oluşturabilelim. Yoksa bu veriler olmadan nasıl bir problemi çözemezsek ya da yanlış sonuçlara ulaşırsak,  yeterli ve doğru veriler olmadan bir kişi hakkında varacağımız değer yargısı da yanlış bir değerlendirme olacak, bir başka deyişle ön yargı olmaktan öteye gitmeyecektir.

DEĞER YARGILARI NEDEN ÖNEMLİDİR.
Değer yargıları, ilişki kurduğumuz insan ya da topluluklar karşısında bireyin davranışlarına yön verir. Önyargılarla davrandığımızda vardığımız yargı yanlış ya da doğru olabilir. Bunu önceden bilmemiz mümkün değildir. Ancak önyargının yanlış çıkması karşısında istemediğimiz olaylarla karşılaşmamız mümkündür. Nesnel yargıları ise önceden biliriz ve davranışımızı bu değerlendirmeye göre yaparız. Yani önümüzü görerek, bilerek  doğru (veya yanlış) davranışta bulunuruz.
Önyargılar siyasette de önemlidir. Bir siyasi partinin söylemleri  toplumun önyargılarıyla örtüştüğü derecede karşılık bulacak ve onu iktidara taşıyacaktır.

2 yorum:

MESERRET MART 2021

     Bu sayıda Özay Gönlüm'ün bilinmeyen yönleriyle yaşam öyküsünü ve kendisiyle özdeşleşmiş Umman Nine'nin mektuplarından birini ok...